"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ay: Haziran 2011

Almanlıktan aldığım tadı…

Almanlıktan aldığım tadı hiçbir şeyden almadım. Belki bilardo… Çok pardon, insan Berlin’de beş gün geçirip İstanbul’a dönünce bir anda Umut Sarıkaya karikatürlerinden çıkmışa dönüyor. (Bilmeyenler ilk cümlemi gugıl’da bir aratsın, sonra yola katırlarla devam edelim)

Evet, Kadınlar Dünya Kupası’nın açılış maçını izlemek için keyifli bir gazeteci ekibiyle beraber Berlin’deydik. Daha doğrusu biz o nedenle davet edildiğimizi sanıyorduk. Meğerse Goethe Enstitüsü’nün niyeti bizi hayattan soğutmakmış.

Alman piş, ağzıma düş!

Meksika’da 17 Yaş Altı Dünya Kupası oynanıyor şu sıralarda. Türkiye, aynı zamanda eleme niteliği taşıyan Avrupa Şampiyonası’na katılamadığı için bu turnuvada da yok. Ama Almanya var, Almanya’nın kadrosunda da altısı as olmak üzere sekiz Türkiye kökenli oyuncu var. Türkiye kökenli dediysem, aileleri Türkiye’den gitme, kendileri Almanya doğumlu.

Şimdi durum bu ya, 16 yaşındaki bu bir avuç çocuğa bir pedofilin ışıldayan gözleriyle bakıyoruz. Hepimizin aklında ?bu çocuklar A takımda Türkiye’yi seçer, yırtarız? çakallığı.

CHP mi? Kapatın, gitsin

Geçtiğimiz hafta içinde BirGün’de ve birgun.net’te çıkan iki yazı üzerine düşünmeye değer konuları gündeme getirmesi bakımından önemliydi. Gün Zileli’nin 13 Haziran tarihli BirGün’de yayımlanan ?Anadolu Sağcılığını Ne Yener?? ve 15 Haziran’da Başar Başaran’ın birgun.net’te yayımladığı ?CHP?den umudu kesmekle başlayacak her şey?? başlıklı yazıları yalnızca geçmişte DP, AP ve ANAP’ta günümüzde AKP’de vücut bulan sağ-muhafazakar damarı deşmekle kalmıyor, aynı zamanda CHP’nin bunu kırma yolunda neden derman olamayacağını anlatıyor. Ben bu tartışmaya biraz katkıda bulunmak istiyorum.

Sandığa sordum, “mücadele” dedi

Süreci itibarıyla Türkiye tarihinin en lekeli seçimlerinden biri olarak hatırlanması gereken 12 Haziran seçimleri önümüzde enteresan bir tablo bırakarak geride kaldı. Öncekilerin aksine yüzde 5-8 bandına yaklaşma ihtimali bulunan partilerin olmadığı, egemenlerin seçim barajına neden bu kadar tutkuyla bağlı olduklarını gösteren bir seçim oldu bu. Hem AKP ve CHP’nin aldığı oyları, hem de Blok’un büyük başarısını buradan bakarak okumak lazım.

Buradayız, alışın!

Justin Fashanu, 1980?ler İngiltere futbolunun yükselen yıldızlarındandı. Norwich City?deyken ümit milli takımın değişmez golcusü hâline gelmiş ve 1981?de tarihin 1 milyon paund kazanan ilk siyahi futbolcusu olarak Brian Clough?un efsanevi Nottingham Forest?inin yolunu tutmuştu. İngiltere?de ırk ayrımcılığına ve yükselen faşizme karşı kurulan Anti Nazi Birliği?nin başkanlığını yapan Clough, ne yazık ki Fashanu?yu ?lanet olası yumuşakların kulüplerine giden biri? olarak damgalamış, bir daha da antrenmanlara almamıştı. Genç Justin?in kariyeri bu olaydan sonra tepetaklak oldu. Gittiği hiçbir kulüpte barınamadı, yeteneğine rağmen üst düzey kulüplerden teklif almadı. 1990?da gay olduğunu açıkladığında ise başına gelmeyen kalmadı. Teknik direktörler ona cüzzamlı muamelesi yaptı, soyunma odalarında eşyaları çalındı, tabloid basınının ve rakip futbolcuların daimi hedefi oldu. Kendisine açılan psikolojik savaşı hiçbir zaman kaldıramadı, bir süre sonra kendisine ve çevresine zarar vermeye başladı. Acıları 1998 yılında ?Aileme ve arkadaşlarıma daha fazla utanç kaynağı olmak istemiyorum? yazılı bir intihar notuyla son buldu. Kendisini astığında 37 yaşındaydı.

AKP/ML’den kurtulmak…

Şu anda sath-ı mailinde bulunduğumuz 12 Haziran seçimleri, süreci ve olası sonuçları bakımından olağanüstü bir durum yaratıyor. Her şeyden önce şunun altını çizerek başlayalım, bu seçim ne olursa olsun Türkiye demokrasi tarihinin şaibeli seçimleri arasında yer alacak. Bu anlamda 2011 seçimlerinin 1946 ve 1987 seçimleriyle aynı kategoride anılacağını kabul edelim. Gerek devletin başta Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku ve ÖDP olmak üzere tüm AKP muhaliflerine karşı tüm aygıtlarıyla giriştiği hukuksuz mücadele, gerekse AKP’nin daha ana akım muhaliflerine karşı hazırlanan komplolar itibarıyla bu seçimin adil koşullarda yapıldığını iddia etmenin imkanı yok. İkincilerin derdini ayrı bir yazı konusu olarak bir yana bırakıp, blok ve diğer sol gruplara yapılanlara bakalım.

Ne siyasettir, ne değildir?

Şimdi ?badem gözlü? olan bir kulüp başkanı, zamanında Fenerbahçe tribünlerini ülkücü milislerle doldurur, kulüp menajerleri oyuncuları tek tek ülkücü, cemaatçi mafyayla buluşturur, bu siyaset değildir. Bir futbolcu, güdümlü tribünlerden küfür yiyip kulüpten kovulma pahasına sol görüşlü olduğunu açıklar, bu siyasettir.

Tsubasa süper adam ama bir Alex değil!

Evet efendim, lig bitti, şampiyondur, ikincidir, küme düşenidir hepsi belli oldu. Bu süre içerisinde bu satırların yazarı bendeniz birkaç kez Fenerbahçe, bir o kadar kez Galatasaray, mebzul miktarda Beşiktaş ve Trabzonspor, eser miktarda da diğer takımların düşmanı ilân edildim. Zaten bizim memlekette öyledir. Köşeciyseniz sakın tarafsız olmayı denemeyin. Bir takımı tutun ve onun fanatiği olun. O takımın taraftarları sizi sevecek ve her konuda haklı olduğunuzu düşünecektir. Kalanları ise nefret edecektir, ama olsun. Taraf tutmazsanız on sekiz takımın taraftarı da sizden tiksinir, ilkokulda çeşitli vücut salgılarını sıraya sıvaştıran çocuktan bile daha az popüler olursunuz. Beni dinleyin, medyacı olacaksanız fanatik olun, öbür türlü perişan olursunuz.