"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: politika

Dağhan Irak’ın politika yazıları…

Yarattıkları canavardan korkuyorlar

Londra isyanları boyunca gerek İngiltere basını, gerekse Türkiye basınının kendine şehirli orta sınıfın siyasal yönelimlerini belirlemeyi şiar edinmiş temsilcileri ısrarla isyancıların lümpenliğinden ve isyanların spontane ve şuursuz olduğundan dem vurdular. Ana akım medya bir argümandan bu derece, iman tazeleme derecesinde bahsediyor ve ısrarla kitleleri buna ikna etmeye çalışıyorsa, o argümanı bir kurcalamak gerekir. Zira medyanın insanların kafasında hiçbir kuşku kalmayıncaya kadar ısrar ettiği bir şey genelde başka bir gerçeği gizlemekte kullanılır. Medyanın sevdiği taktiklerden biri “gösterirken saklamak”tır. Bir şeyi o kadar çok gösterirsiniz ki kadraja girmesi gereken başka şeyler ortadan kaybolur. Bu yüzden de ana akımın dayattığı “gerçekler”, argümanın kuvvetliliğiyle değil, sunulma frekansıyla ölçülür.

Sopalı Türkler kimin kahramanı?

Orta sınıfın favori gazetelerinden Milliyet bugün alevli bir koca sürmanşetle çıkmış: ?Sopalı Türkler kahraman oldu?. Bu başlıktaki ?kahraman? ve ?Türk? anahtar kelimelerinin Beyaz Türkler?in Tanıl Bora?nın daha evvel tarif ettiği cinnet hâlini nasıl gıdıklamaya yönelik olduğunu görmek için müneccim olmaya gerek yok, zaten ben de basının motivasyonlarını dün burada yayımlanan yazımda tahlil etmeye çalıştım. Bu nedenle oraya fazla takılmayıp esasa geçmek istiyorum. Bu sürmanşetten bahsetmenin nedeni ise bana bu yazının temel konusunu vermesi; Sopalı Türkler kimin kahramanı?

Tottenham’daki eli sopalı Türk medyası…

Bizim memlekette Tottenham denince akla futbol kapitalizminin sirke çevirdiği İngiltere Ligi’nde oynayan Tottenham Hotspur takımı gelir. Aslında bu, dünyanın hemen her yerinde böyledir. Ancak geçtiğimiz hafta bu durum değişti ve Londra’nın bu göçmen mahallesi polis şiddetine karşı başlayan isyanla dünyanın gündemine oturdu. Türkiye’de ise basın, günlerce dört çocuklu Mark Duggan’ın silahını bırakıp teslim olurken polis tarafından katledilmesinden hiç bahsetmedi. Tâ ki, olaylar ?Türk mahallesi? olarak bilinen Haringey’e varana kadar…Tottenham isyan alevleriyle yanarken bizim medya, dükkanlarını göstericilere karşı sopayla koruyan Türkler’in yanında saf tuttu. Gösteriler ?çığrından çıkıncaya? kadar olayla hiç ilgilenmeyen basın, bir anda meseleyle ilgilenmeye ve hangi Türk dükkanlarının yağma edildiğinin seceresini tutmaya başladı. Öyle ki yayımlanan haberlerin birçoğunda kuyumcu dükkanlarının tek tek isimleri de var.

CHP mi? Kapatın, gitsin

Geçtiğimiz hafta içinde BirGün’de ve birgun.net’te çıkan iki yazı üzerine düşünmeye değer konuları gündeme getirmesi bakımından önemliydi. Gün Zileli’nin 13 Haziran tarihli BirGün’de yayımlanan ?Anadolu Sağcılığını Ne Yener?? ve 15 Haziran’da Başar Başaran’ın birgun.net’te yayımladığı ?CHP?den umudu kesmekle başlayacak her şey?? başlıklı yazıları yalnızca geçmişte DP, AP ve ANAP’ta günümüzde AKP’de vücut bulan sağ-muhafazakar damarı deşmekle kalmıyor, aynı zamanda CHP’nin bunu kırma yolunda neden derman olamayacağını anlatıyor. Ben bu tartışmaya biraz katkıda bulunmak istiyorum.

Sandığa sordum, “mücadele” dedi

Süreci itibarıyla Türkiye tarihinin en lekeli seçimlerinden biri olarak hatırlanması gereken 12 Haziran seçimleri önümüzde enteresan bir tablo bırakarak geride kaldı. Öncekilerin aksine yüzde 5-8 bandına yaklaşma ihtimali bulunan partilerin olmadığı, egemenlerin seçim barajına neden bu kadar tutkuyla bağlı olduklarını gösteren bir seçim oldu bu. Hem AKP ve CHP’nin aldığı oyları, hem de Blok’un büyük başarısını buradan bakarak okumak lazım.

AKP/ML’den kurtulmak…

Şu anda sath-ı mailinde bulunduğumuz 12 Haziran seçimleri, süreci ve olası sonuçları bakımından olağanüstü bir durum yaratıyor. Her şeyden önce şunun altını çizerek başlayalım, bu seçim ne olursa olsun Türkiye demokrasi tarihinin şaibeli seçimleri arasında yer alacak. Bu anlamda 2011 seçimlerinin 1946 ve 1987 seçimleriyle aynı kategoride anılacağını kabul edelim. Gerek devletin başta Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku ve ÖDP olmak üzere tüm AKP muhaliflerine karşı tüm aygıtlarıyla giriştiği hukuksuz mücadele, gerekse AKP’nin daha ana akım muhaliflerine karşı hazırlanan komplolar itibarıyla bu seçimin adil koşullarda yapıldığını iddia etmenin imkanı yok. İkincilerin derdini ayrı bir yazı konusu olarak bir yana bırakıp, blok ve diğer sol gruplara yapılanlara bakalım.

“Çoğunluk” kimdir?

Yakın zamanda aynı meseleyi dert edinmiş iki çalışmayı inceleme fırsatı buldum. Bunlardan bir tanesi ?Çoğunluk? filmi, diğeri ise dört bölüm hâlinde BirGün’de okuduğumuz Ateş İlyas Başsoy’un ?Selim Türkhan ve siyasetsiz seçmen? analizleri. Bu iki çalışmayı karşılaştırmak belki elmalarla armutları karşılaştırmak olarak algılanabilir, ama ben öyle düşünmüyorum. Her ne kadar bir tanesi kurgusal bir sinema filmi, diğeri ise yöntem itibarıyla bilimsel olmasa da rahatlıkla entelektüel olarak adlandırılabilecek bir siyasal iletişim değerlendirmesi olsa da, ikisinin de yapmaya çalıştığı şey aynı. Türkiye’de 12 Eylül sonrası uç vermeye başlayan, son on yılda iyice palazlanan ve bu ülkenin siyasal hayatına yön verdiği ciddi bir şekilde hissedilen bir sessiz kitleyi kurgulayarak anlamlandırmaya çalışıyor. Ben bunun önemli ve gerekli bir çaba olduğunu düşünüyorum. Çabanın yöntemine ve algısına itirazlarım var ama bunu sözün sonuna saklamayı tercih ediyorum.