"Enter"a basıp içeriğe geçin

İstanbul United filmi: Amatörü eğlendirir

cine?IUslide-410x230Geride bıraktığımız hafta, futbol taraftarlarının 2013 Haziran Direnişi?ndeki birlikteliğini anlatan Istanbul United filminin Berlin galası yapıldı. Ben de Uluslararası Af Örgütü Almanya şubesinin Türkiye?den sorumlu ekibinin davetlisi olarak Cineplex Alhambra?daki gösterim öncesinde küçük bir sunum yaptım. Sunumda İstanbul United?ı yaratan sebeplerden, AKP?nin yargı üzerinde kurduğu tahakkümden, neo-liberal politikalarından ve yaşam tarzına müdahalelerinden bahsettim. AKP ve o zamanki müttefikleri tarafından bir şov davasına dönüştürülen şike davasının, polisin taraftarlara karşı dozunu sürekli arttırdığı şiddetin Türkiye?deki futbolseverlerde hızlı bir politizasyon yarattığını anlattım. Konuşma sonunda Lufthansa?dan plaket ya da bileyim Faiz Lobisi?nden çelenk filan gelmemesi ne yalan söyleyeyim hayal kırıklığı yarattı. Yalnızca Af Örgütü?nün Berlin?deki çalışkan üyelerinden Doruk?un ısmarladığı naneli şeker ve yazılarını çok özlediğimiz dostum Fikret Doğan?ın birasından bir fırt almakla yetindim. Milli iradeye karşı giriştiğim tek kişilik darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Yeni Türkiye bana üstün geldi. Yapacak bir şey yok. Bu arada, filmden önce milletvekili Claudia Roth?la sohbet etme şansım oldu. Özellikle AKP?nin medyaya uyguladığı baskıdan bahsettik. 1980?lerin sonunda Türkiye basını tarafından alenen küfredilen Roth, aynen şunları söyledi; ?Türkiye medyası hiç şimdiki gibi olmamıştı. Murdoch?un Fox?una, hatta Hürriyet?e bile artık razı oluyoruz.? (Artık bu konuşma da iddianameme girmezse, artık ne girer hiç bilmiyorum. Hem dış mihrak övgüsü, hem Doğan Grubu… Oh oh oh… Roth?lu darbe girişimi. Büyük oyun!)
Gösterimden önce görüştüğüm filmin yapımcıları, Istanbul United belgeselinin Türkiye?de konuşuluyor olmasından oldukça memnundular. Berlin?e gelmeden önce Türkiye?de filmle ilgili olumlu konuşan bir kişiye bile rastlamadığımı söylemedim, ama zaten filmin Türkiye?de biliniyor olması bile ekip için yeterince sürpriz gibiydi.

TARAFTARLAR VAR DA DİRENİŞÇİLER NEREDE?

Filme gelince… (korkmayın Ömür Gedikleşmeyeceğim) Istanbul United filminde ne bulacağınız, aslında biraz ne beklediğinizle ilgili. Filmde dış ses kullanılmamış, akış tamamen görüşülen kişilerin anlattıklarıyla ilerliyor. Üç büyük takımın birer taraftarı (Fenerbahçe?den bir Vamos Bien, Beşiktaş?tan bir Çarşı üyesi) takımlarını nasıl desteklediklerini ve diğer takımlardan neden hoşlanmadıklarını anlatıyor. Türkiye izleyicisi için bu kısımda yeni hiçbir şey yok, hele tribün görmüş biri için biraz klişe bile denebilir. Yine çok can sıkıcı değil, izleniyor. Ancak bilen için bu kısım biraz uzun, zira Gezi meselesine neredeyse filmin ikinci saatinde giriyoruz. Taraftarların hikayeleriyle Gezi geçişi de pek parlak değil, pat diye oradan oraya atlanmış. Diğer taraftan, Türkiye?deki futbol taraftarlığının adil bir şekilde yansıtıldığını düşünüyorum. Taraftarlar romantisize edilmemiş, façayı bozacak detaylar ayıklanmamış; mesela bol miktarda cinsiyetçi tezahürat, taraftarların kendileriyle çeliştiği bölümler filmde epeyce yer tutuyor. Ancak, futbol filmlerinde yine sıklıkla başvurulan şeytanlaştırma da yok. Filmin yönetmenleri Farid Eslam ve Oli Waldhauer işin taraftarlık kısmını gerçekten hiç de fena kotarmamışlar.

Lakin işler Gezi?ye gelindiğinde sarpa sarmaya başlıyor. Her şeyden önce direnişle ilgili kullanılan görüntülerin kalitesi bir hayli kötü. Oysa parkın her tarafından, eylemlerden, polis şiddetinden çekilen HD kalitesinde pek çok görüntü var, pek çoğu da amatör kamera görüntüsü. 2014 yapımı bir belgeselde piksel piksel flu görüntüler izlemek zorunda değiliz. Mesela bir direnişçinin vimeo?ya koyduğu quadcopter?le çekilmiş HD park görüntüleri mevcutken, kullanılan görüntülerin kalitesizliği anlamsız. Görüntüler seçilirken belli ki yalnızca içerik ve anlatı göz önüne alınmış, kalite es geçilmiş. Tayyip Erdoğan?ın konuşma görüntüleri bile düşük kalite, yirmi saniyelik görüntü için bir ajanstan kaliteli kopya edinmek o kadar da külfetli olmasa gerek. Diğer taraftan içerik olarak da seçim dört dörtlük sayılmaz. Mesela Davide Martello?nun Taksim Meydanı?ndaki piyano resitali yok, Boğaziçi Caz Korosu yok, Hakan Vreskala?nın Gümüşsuyu?ndaki performansı yok, düzenlenen atölyeler yok. Filmin bağımsız bir yapım olduğunu ve imkanların kısıtlı olduğunu anlıyoruz ama bu mazeretin arkasına sığınıp bu kısmın biraz aceleye getirildiğini saklamamak gerek. Öte yandan, Gezi anlatısı fena değil, yalnız görüntülerin kronolojisinde birtakım sorunlar var gibi. Kurguda daha sonra olmuş bazı olayların dramatik olması için önceye alındığını sezdim. İzleyiciye olayların kronolojisi de sunulmuyor. Oysa Gezi bölümünün anlatısı kronolojik olduğu izlenimi verecek şekilde kurgulanmış. İzleyiciyi çok gerecek bir durum değilse de, bir belgeselde olmaması gereken bir durum.

Filmde taraftarlar ne kadar derinlikli anlatılmışsa, direnişçiler de o kadar iki boyutlu. Bütün yük Can Atalay, genç kadın direnişçi Bilgesu Kaya ve spor-Gezi bağlantısını neredeyse tek başına kurtarmaya çalışan Uğur Vardan?a bindirilmiş. Oysa Gezi?nin en önemli meselesi çoğulcu olmasıydı. Mesela tribündeki başörtülü taraftarı gösterip, Gezi?deki başörtülü direnişçiyi göstermemek hata. Aynı şekilde filmin İstiklal Marşı?yla başlayıp bitmesi, filmin hakim temasını veren müziğin ?yiğidim, aslanım burada yatıyor? olması da Gezi?nin bir Kemalist isyanı olduğu izlenimini veren detaylar. Özetle, tribünleri yansıtırken gösterilen özen ve başarı Gezi bölümlerinde yok. Çok kötü değil ama iyi de değil. Bunun nedenlerini filmden sonra yönetmenlerin sohbetinde anladık ama oraya geçmeden finale de değinelim. Film (belgeselin sonunu söylemek herhalde caizdir) saha işgaliyle neticelenen Beşiktaş-Galatasaray maçıyla bitiyor. Ve sahaya atlayan taraftarların Gezi?nin bir uzantısı olduğu izlenimi veriliyor. Bu çok büyük bir hata. O saha işgalinin ne kadar şaibeli olduğu, o gün tribüne gelip sonra birden bire ortadan kaybolan 1453 Kartalları grubu, o saha işgalinin muhalif Beşiktaş taraftarının tribünden uzak tutulması ve hukuksuz Passolig sistemi için bahane edilmesinden bahis yok. Olacak iş değil açıkçası. Filmin yönetmenleri bu durumu ?filmi o maçla bitirmeye daha önce karar vermiştik. Yapılan spekülasyonlar ikna edici gelmedi. Kararı izleyiciye bıraktık? dediler. İyi güzel, ama işin detayını tam bilmeyen seyirciye saha işgalini Gezi?nin devamıymış gibi sunmaya kaç puan?

BU FİLM NASIL POLİTİK OLMAZ?

Filmin sonundaki sohbette Istanbul United?ın temel sıkıntısını anlıyoruz. Yönetmenler Oli ve Farid, ayrıca yapım ekibi bu filmi bir Gezi filmi olarak değerlendirmiyor. Onlara göre bu bir taraftarlık belgeseli ve yoğunlaşılması gereken de bu. Ama, filmi tamamen Gezi?de ortaya çıkan bir oluşuma dayandırıp, afişe ?çapulcu? formalı adamı koyup aradan bu şekilde sıyrılmak kabul edilebilir gibi değil. İşin kötüsü, film ekibi bu filmin siyasi tartışmalara konu olmasından da rahatsız. Mesela, bir perde arkası bilgisi olarak Berlin gösterimine çağrılan konuklar konusunda Af Örgütü?yle yapımcılar arasında bir uzlaşma olmadığını da belirteyim. Yapımcılar, filme aslında futbolcu Barış Özbek ve Berlin Futbol Federasyonu?nun ?daha önce görüştüğümde Türk milliyetçisi tavırlarını fark ettiğim- bir yöneticisini davet etmişlerdi. Bu iki isim de ?neyse ki ve beklendiği üzere- davete olumlu yanıt vermediler.

Istanbul United filmindeki temel sorun şu; bir ülkenin en kilit politik olaylarından birini merkeze alıp politik olmaktan kaçmaya çalışıyor. Dahası Türkiye?nin hatırı sayılır bir kitlesi için Haziran direnişlerinin ne kadar büyük bir duygusal yük olduğunun farkında bile değil. Sekiz kişinin öldürüldüğü bir olayı belgeselleştirip ?bu film politik değil? diyemezsiniz, cevabı ?o zaman bilmediğiniz işe girmeseydiniz? olur. Filmin yapımcılarının ve yönetmenlerinin kendileri de birinci elden tanık oldukları olaylarla ilgili kaçak dövüşmeleri, insanın aklına ?acaba AKP rejiminin yurt dışında çalışan örgütlerinden baskı mı görüyorlar?? sorusunu getirmiyor değil. Zira ağızlarından dökülen her sözde ?aman ağzımızın tadı kaçmasın? tınısı var. TİKA gibi devlet kurumlarının ve AKP?nin yurt dışındaki sivil toplum örgütlerinin agresif politikaları düşünüldüğünde olmayacak iş değil, ama yine de kimsenin günahını almayalım.

Filmi genel olarak değerlendirirsek; öyle yerin dibine sokulacak bir film değil, iyi-kötü izleniyor. İnsanda maç heyecanını uyandıran, ?keşke maç olsa da gitsem? dedirten kısımları var. Taraftarlığı epeyce isabetli resmetmiş. Gezi bölümleri sade suya tirit olsa da, izlerken insanın içinde o günlerde yaşadıkları canlanıyor. Dramatik olarak çok çok zayıf bir film değil. Belgesel olarak vasat sayılabilir, ancak hedef kitlenin kim olduğu da önemli. Direnişi yabancı medyadan şöyle bir takip eden, Türkiye?deki taraftarlık ortamını da az buçuk bilen için film hiç de fena değil. Türkiye?yle ilgilenen bir yabancı için gayet keyifli olabilir örneğin. Ama direnişi yaşamış, İstanbul United?ın içinde bulunmuş insanlar için film yetersiz ve biraz yüzeysel. Yönetmenler Türkiye?dekilerden aldıkları eleştirileri ülkedeki tartışma kültürünün sertliğine bağladılar ama bu tek açıklama değil. Çok karmaşık bir toplumsal olaya aceleyle yaklaşılmış olmasının bu eleştirileri getirmesi çok normal. Özetle, İstanbul United?ı seyretmek zaman kaybı değil ama hayatın sırrını da beklemeyin.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.