Sabahın köründe, ismi lazım değil bir sahil kazasında belediye otobüsü beklerken buldum kendimi. Oysa ki böyle olmamalıydı, olmayacaktı. Ben bu saatlerde ya Leyla’nın kollarında uyuyor olacaktım ya da yüzümde dünyanın en tatlı gülümsemesi olduğunu zannettiğim şapşal bir sırıtış olacaktı. Ancak sabahın bu kör vaktinde, hem de hiç de tatil sezonu olmayan bu zamanda, sırt çantamla beraber otobüs bekliyorduk, bir de tabii o kazanın sakinleri vardı yanımızda. Tatil yerlerinde sürekli yaşayan insanlar bir tuhaftır, kışın hatta baharda giderseniz size yanlış zamanda gelmişsiniz gibi bakarlar. Aslında yaz mevsiminde de tuhaf bulmuşumdur hep kendilerini, o zaman da, sözgelimi denize girerken, sanki onların hayatının rutinine olağanüstü bir şey muamelesi yapmanızı garipserler. Ne var işte deniz burada, biz hergün giriyoruz, istesek kışın da gireriz (çorapla), ama senin gibi deniz topuyla, şezlongla, termosla gelmiyoruz, görmemiş herif. Evet, aynen böyle der gibi davranırlar, belki “görmemiş herif” demiyorlardır, ama diğerlerini dediklerinden eminim. Yani ben olsaydım derdim, hatta “görmemiş herif” de derdim.