"Enter"a basıp içeriğe geçin

Benim kadın kahramanlarım

Ben bugün size iki kadın kahramanımdan bahsetmek istiyorum. Bunlardan birincisi hayatı ve sporu anlamlandırma biçimimi belirledi. Diğeri ise hayat mücadelesini sporla birleştirdi ve sporda kahramanlığın aklımıza ilk gelenden çok farklı olduğunu kanıtladı.

1980’ler… Darbe sonrası, Fatih ışık hızıyla muhafazakarlaşıyor. Farklı görüşlerden, hayat tarzlarından aileler hâlâ var ama yaşam onlar için zorlaşıyor. Benim yalnızca kadınlardan oluşan sosyal demokrat ailemin durumu da farklı değil. Bugün ?mahalle baskısı? denen şeyin dört başı mamurunu biz o günlerde yaşıyoruz. Yolda yürürken aile bireylerime ?saçının teli kadar cehennemde yanacaksın? diye bağırılması vakay-ı adiyeden. Annem evin dışında çalışıyor diye ?hayat kadını? söylentisi çıkaran ilkokul arkadaşlarım ve aileleri var, öyle düşünün. Ailemin altmış seneden fazla oturduğu Fatih’ten ben ilkokulu bitirir bitirmez gidiyoruz. İşin ilginci benzer bir tahammülsüzlüğe yıllar sonra Moda’da otururken bu kez dindar insanlara karşı yapılırken şahit oluyorum. Taraflar yer değiştirmiş ama mesaj aynı: ?Sen farklısın ve biz sana yaşama hakkı vermeyeceğiz?.

Fatih’te yaşadıklarımız, benim kendimi az buçuk bildiğim o döneme böyle kazınmış. Ama bu hikayeyi bir de yeni boşanmış, üç çocukla hayata sıfırdan başlamak zorunda kalmış bir kadının gözünden okuyun. Her gün yeni bir mücadele, her gün göğüslenmesi gereken yeni zorluklar, yeni tacizler… Bir yanda hayatta kalma ve aileyi ayakta tutma mücadelesi, diğer yanda çıkarılan tüm zorluklara rağmen onurlu bir yaşam sürdürme inadı… Galiba benim annemin hikayesi buydu. Ve en güzeli, tüm o sıkıntılara rağmen Kemalettin Tuğcu çocukluğu olmadı benimki. Ne kadar zorluk da yaşasak, hayatın tadını çıkarıyorduk. Spor bizi hayata bağlayan şeylerden biriydi, sanırım sporun benim için hâlâ bu kadar önemli olmasının nedeni bu. Benim pek Beşiktaşlı aileme o yıllarda Gordon Milne de yardım edince, hiç de kötü günler geçirmedik aslında. Yalnızca o kadar da değil; Drazan Petroviç’lerin, Muggsy Bogues’ların yıldızlaştığı Dünya Basketbol Şampiyonaları, Jayne Torvill-Christopher Dean’li Artistik Patinaj Şampiyonaları, Ivan Lendl’lı, Stefan Edberg’li Wimbledon’lar… Tek kanallı ve hâlâ siyah-beyaz televizyonumuz renkli pencereler açıyordu Fatih’te sıkışıp kalmış ailemize…

Spor benim hayatıma ailemin yaşama tutunma mücadelesi verdiği bir dönemde girdi. Bugün çocukluğumu ve ailemin kadınlarının mücadelesini spor hikayelerinden bağımsız düşünemiyorum. Aynı şekilde sporu da o hayat mücadelesi olmadan anlamlandıramıyorum. Benim için spor, sürekli ve insanüstü başarı değil. Benim için spor, kazanamayacağını bildiğin zaman bile elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak, bütün koşullar aleyhineyken hâlâ şansını denemek, sonunda kazandığın şeyle değil, verdiğin mücadeleyle ve onun temizliğiyle gurur duymak…

Yıllar sonra öylesi bir mücadeleyi yine bir kadında buldum.

2009 Avrupa Kadınlar Futbol Şampiyonası. Rusya-İngiltere maçı. Rus takımı sürpriz bir şekilde 2-0 öne geçmiş, İngiltere gruplarda elenmenin eşiğinde. Müzmin sakat Kelly Jayne Smith, son bir umut olarak sahaya sürülmüş. Ruslar’ın uzaklaştırdığı bir topla orta yuvarlağın içinde buluşuyor, kaleye bakıyor ve elli metreden ağları buluyor. İngiltere müthiş bir geri dönüşle 3-2 kazanıyor, gruptan çıkıyor ve finale yürüyor. Ancak Almanya çok güçlü, ilk kez finale çıkan İngiltere’yi 6-2’yle evine gönderiyor. Hayatının en iyi turnuvası Kelly Smith için gözyaşlarıyla bitiyor.

İngiltere’nin yetiştirdiği en özel yetenek olarak Amerika’ya futbol bursuyla gittiğinde 19 yaşındaydı Kelly, kısa sürede profesyonel lige de geçti. Ancak kariyeri boyunca peşini bırakmayacak sakatlık furyası da o zaman başlıyordu. Evinden kilometrelerce uzakta sakatlığıyla baş başa, yapayalnızdı. Yıllar sonra Daily Mail’den Ashley Gray’a şöyle anlatacaktı: ?Ben çekingen bir insanım. Sakatlığım sırasında iyice içime döndüm ve kendi kendimin moralini bozmaya başladım. Sabahları fizyoterapistle geçirdikten sonra yalnızdım. Biraz içki belki kendimi iyi hissettirir diye düşündüm.? Genç Kelly, George Best’in, Paul McGrath’ın girdiği yola giriyordu. O kadar dağılmıştı ki, Tony Adams’ın bağımlı sporcular için açtığı kliniğe yatabilmesi babasının Amerika’ya gelip onu alması gerekti.

Kelly Smith alkol bağımlılığını, majör depresyonu, diz ve bacak sakatlıklarını yendi ve futbola döndü. Önce yetiştiği Arsenal’de oynamaya başladı, sonrasında ise bir daha asla adım atamayacağını düşündüğü Amerika’ya döndü. 2009’da FIFA Yılın Kadın Oyuncusu ödülüne aday oldu, İngiltere’yi kadınlar futbolunda haritaya yerleştiren takımın kaptanlığını yaptı. Kelly Smith, George Best’in bile yapamadığını yapmıştı.

Kahraman olmak için bazen yeni bir güne başlayabilmek yetiyordu.

Not: Kardeşimizin katillerini ısrarla bulmayanlar ?delil var? rivayet ediyor diye, yıllardır omuz omuza adalet aradığımız dostları satacak değilim. Ahmet Şık ve Nedim Şener için Pazar günü 12.00’de Taksim’deyim.

*11 Mart 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.