"Enter"a basıp içeriğe geçin

201 search results for "futbol"

Futbol ekonomisti kimdir?

Her pislik etrafında kendi sineklerini topluyor. Her geçen gün vahşileşen, futbolu tamamen bir rant sirkine döndüren futbol kapitalizminin bundan muaf kalması beklenemezdi. Başımıza ?futbol ekonomistleri? çıktı.

?Futbol ekonomisti?nin vaazını verdiği, futbol kapitalizminin alternatifsiz tek seçenek olduğunun propagandasıdır. Ona göre futbol, herkesin bir parçası olabileceği bir spor, bir hoşça vakit geçirme aracı, bir sosyalleşme ortamı değildir. Ona göre futbol, yalnızca kâr edenin, ?verimlilik? arz edenin var olabileceği bir rant alanıdır. Bunları yap(a)mayanın tek seçeneği yok olmaktır. Bu nedenle ?futbol ekonomisti? gider gelir İngiltere’yi salık verir, stadını yıkıp zenginlere konut yapan Arsenal’i, kara parayla yükselen Chelsea’yi, geleneğine, Stratford End’deki sadık taraftarına sırtını dönen Manchester United’ı örnek gösterir. Onun için ideal Premier Lig’dir. Bu arada o ligin ilk sıralarındakileri milyonlar kazanırken, dibindekilerin iflas ettiğini yok sayar. Rupert Murdoch’un ?bizi evlere sokacak koçbaşı? dediği Premier Lig kurulacak, rant büyüyecek diye alt liglerdeki binlerce yerel takıma yapılan yardımların kesildiğini, o paranın üç-dört kulübe pay edildiğini gizler. Crystal Palace’ın gazete ilanıyla nasıl satışa çıkarıldığını, onlarca kulübün taraftarların kurduğu tröstlerce kurtarıldığını, yüzlercesinin ise iflas ettiğini bilir de söylemez.

Futbol kapitalizminde adalet aramak…

Futbolda şikenin ortaya çıkışı, bir takım ?girişimciler?in Britanya kırsalından büyük şehirlere göç edip ilk işçi sınıfını oluşturan köylülerin oynadığı garip top oyununun sırtından para kazanılabileceğini keşfetmesi kadar eskidir aslında. Bizim ülkemizde de futbolun ?üç kağıdı?nın miladı yine aynı tip girişimciliğin doğuşuna kadar uzanır. Bugün haksız rekabet, şike, teşvik primi, doping olarak tartıştığımız şeyler, futbolun kitleselliğinin açığa çıkardığı rant olanaklarının sömürüsü için geliştirilen metodlardan başkası değildir. Nasıl ki kapitalizmin nihai hedefi daha çok kâr etmekse, futbol kapitalizminin -yani bugün endüstriyel futbol dediğimiz şeyin- hedefi de bu top oyunundan mümkün olan maksimum kârı elde etmektir. Bunu sağlarken de herhangi bir etik gözetmesini beklemek anlamsızdır. Futbolun temiz oynanması futbol kapitalizminin amaçlarından biri değildir. Eğer bu, onun daha çok kâr üretmesini sağlayan bir araçsa radarına girer, ama aksi takdirde çok da gerekli değildir, hatta zararlı bile olabilir.

Kreuzberg: Farklı bir futbol kültürü

Berlin’in Kreuzberg semti… Burası hem Almanya’nın punk rock ve alternatif kültür başkenti, hem de Türkler’in ve diğer göçmenlerin en kalabalık yaşadığı yerlerden biri. Zaten semte girer girmez bu dokuyu hissediyorsunuz. Yolun bir yanında daha çok Türk erkeklerinin okey oynadığı klasik bir kahvehane havasındaki Türkiyemspor lokali, tam karşısında ise punkların, farklı cinsel yönelimlerden insanların devam ettiği kafe var. Çok farklı arka planlardan gelip, çok farklı yaşamlar sürdüklerini hissettiğiniz bu insanları ise çok ilginç bir şekilde kadınlar futbolu birleştiriyor. Kadınlar futbolunun buradaki tek varlığı, iki lokalde de ARD ve ZDF’den maçların aynı ilgiyle seyredilmesinden kaynaklanmıyor. Kreuzberg’in farklı köklerden gelen kadınları beraber futbol oynuyor ve semti de peşlerinden sürüklüyorlar.

‘Başka bir futbol’ küllerinden doğuyor!

İngiltere’de olup da adı futboldan çok tenisle anılan çok az yerden biridir Wimbledon. Londra’nın güney batısındaki bu semt, dünyanın en önemli tenis turnuvalarından birine ev sahipliği yaparken, mütevazi futbol takımının bunu gölgede bırakması hakikaten de pek zordur. Yine 1889 doğumlu Wimbledon FC, İngiliz futbolunda kendine zar zor da olsa bir yer edinir, lig şampiyonluğu olmasa da, arada bir FA Kupası kaldırmayı başarır. Tâ ki 2004’te kulüp köklerinden sökülüp taşınıncaya kadar. İşte özel bir kulübün, AFC Wimbledon’ın hikâyesi de burada başlar.

Kadınlar futbolu, mücadelenin futbolu

Moda tabirle ?endüstriyel futbol?la, yani futbol kapitalizmiyle arasına en geniş mesafeyi koyanların bile zaman zaman gelip takıldığı bir soru, ?kadınlar da futbol oynar mı?? İster erkek egemen toplumun beynimize kazıdığı kodlar diyelim, ister alışkanlık diyelim kadınların futbol oynamasına kaşını kaldıranlar hâlâ çoğunlukta. Oysa kadınlar futbolu, özellikle hayata sol cenahtan bakanlara hiç de yabancı gelmeyecek bir mücadeleyi hem tarihte, hem de günümüzde önümüze seriyor.

FIFA’nın futbolu, aslında kimin futbolu?

İki hafta önce FIFA ve Dünya Kupası oylaması konusuna bir virgül koyarken, kapitalizmin ?piyasanın görünmez eliyle düzenlenen? bir yapı olmaktan çok öte olduğunu, düzenin içindeki egemen aktörlerin çıkar örgüsü üzerinden şekillendiğini söylemiştim. Serbest piyasa sıklıkla iddia edildiği gibi basit bir arz-talep düzeneği üzerinden nadiren işler. Devletlerin, çok uluslu şirketlerin, egemen sınıfın kendi aralarındaki çıkar ilişkileri, serbest piyasa içindeki dengenin -şüphesiz buna denge denebilirse- daimi belirleyicileridir.

Endüstri futbolu, halk düşmanlığıdır…

Futbolun dünyanın en popüler sporu olmasının çok basit bir nedeni var: Dünyada hiçbir oyunu oynamak futbol oynamak kadar kolay değil. Şurada kağıttan bir top yapsak ya da şu şişenin üstüne basıp ezsek hemen maç yapmaya başlayabiliriz. Futbolun sihri şuradan geliyor; herkes futbolun içinde yer alabiliyor. Dünyada herkesi içine bu kadar rahat alabilen başka bir oyun yok.

Bu durum futbolun modern bir spor hâline gelmeden önceki zamanlarında da var. 18. yüzyıl öncesinde futbol benzeri top oyunlarının İngiltere’de geniş çayırlarda aynı anda yüzlerce kişi tarafından, kurallara bağlı olmaksızın oynandığını biliyoruz. Zaten futbolu İngiltere’deki şehirlere taşıyanlar da bu köylüler. İngiltere’de endüstri devrimi sırasında şehirlerde ortaya çıkan iş gücü açığını doldurmak için göç eden ve dünyanın ilk işçi sınıfını da oluşturan yine bu köylüler. Yani futbol dediğimiz oyun işçi sınıfıyla beraber doğan, onun hayata getirdiği bir oyun. Lâkin endüstri devriminin ilk yıllarında haftada altı gün günde on sekiz saat çalışmak zorunda olan işçilerin şehirlerde kendi oyunlarına sahip çıkacak zamanları ve enerjileri olmuyor. Bu dönemde futbolu sahiplenen ve günümüzdeki kurallarına bağlayanlar İngiliz burjuvazisinin yaratıldığı kamu okulları. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar futbol hep bu okulların ve mezunlarının elinde devam etti. Tâ ki sendikal hareketler işçilerin çalışma ve yaşama koşullarını iyileştirmek için giriştiği mücadeleden sonuç alıncaya dek. Bu dönemde işçilerin çalışma saatleri haftalık 54 saate indirildi ve cumartesi yarım gün oldu. Böylelikle işçiler futbol sahalarına dönebildiler. Kamu okullarındakilere göre daha güçlü kuvvetli ve bu oyuna daha yatkındılar. Onların oynadığı maçlar daha çok seyirci çekiyordu. Bunda fırsat gören organizatörler işçilerin daha fazla futbol oynayabilmesi için fabrikada kaçırdıkları yevmiyelerin karşılığını ödemeye başladılar. Profesyonellik böyle doğdu. Kısa sürede profesyoneller, yani futbol işçileri oyuna yeniden hakim oldu. Futbolun yönetimi ise hep kamu okullarından çıkan burjuvazide ve oyuna sonradan sahip çıkan aristokraside kaldı. Bu bahsettiğimiz, futbolun daha doğuş yılları. Yani burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki sınıf çelişkisinin tarihi futbolda on dokuzuncu yüzyıla kadar uzanıyor.

Futbolun kökenleri -2: Futbol dünyaya açılıyor…

Bir önceki sayıda modern futbolun temellerinin İngiltere kırsalında atılmasından ve Endüstri Devrimi sırasında güneydeki şehirlere göçle beraber günümüzdeki hâlini almasından bahsetmiştik. Bildiğimiz anlamdaki futbolun Güney İngiltere şehirlerinde icat edildiğini ve dünyaya da buradan açıldığını biliyoruz. Ancak futbolun dünya çapında popülerleşip küresel bir oyun hâline gelmesinde modern futbol öncesinde oynanan top oyunlarının payının ne olduğu tartışma konusu.

prömiyer lig fetişizmi ve bir sınıf savaşı mevzii olarak futbol

Türkiye Birinci Futbol Ligi 2010-2014 dönemi yayın hakları ihâlesi 321 milyon dolarla sonuçlandı.

Öncelikle pek çoklarına göre karşılığı 300 milyon dolarları görmemesi gereken, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a göre ise 400 milyon dolardan aşağı olamayacak yayın haklarının ulaştığı rakamı değerlendirelim. Bundan önce lig maçlarının yayını için son ihâle 2004 yılında yapılmış ve yine aynı şirket, yani Digiturk (TRT’yle ortak olarak) ihâleyi kazanmıştı. O zaman Digiturk’ün teklif ettiği para 94 milyon dolar civarındaydı ve dolar 1 milyon 440 bin liraydı. Günümüzde dolar kuru hemen hemen aynı ve ödenecek para 321 milyon dolar. Yani verilen para neredeyse dörde katlanmış durumda. Peki, yayıncı kuruluş bu parayı nasıl çıkarabilir? Ya abone sayısını şu anki fiyatlarla iki milyona kadar yükselterek ya da fiyatları en az üçe katlayarak. Şu anda maçları yayınlayan Lig TV kanalına üyelik en ucuz yıllık 801 TL. 2010 yılı asgari ücreti ise 577 TL. Yani asgari ücretli bir çalışanın evinde maç izleyebilmesi için neredeyse bir buçuk aylık maaşını Digiturk’e yatırması gerekiyor. O da şu anki ücretlerle. İyimser davranıp fiyatların iki katına çıktığını düşünelim. Bir yıllık maç keyfi, bir emekçinin çeyrek yıllık emeği demek. Türkiye’nin en kitlesel eğlencesini takdimimdir. Diyelim ki, eve Digiturk almadık, maça gideceğiz. Üç büyüklerden birinin en ucuz maç bileti aşağı yukarı bir asgari ücretlinin üç günlük emeği kadar ediyor. Özetle, bundan sonra emekçi futbol izleyemiyorsa, pasta yesin!

Şarkıcı futbolcular: Bir Şarkısın Sen…

TamSaha?nın Aralık sayısında Şlmlerde rol alan, hatta kendine sinema ve televizyonda oyuncu olarak kariyer edinen futbolculardan bahsetmiştik. Bu sefer ise yeşil sahaların sanatkârları arasında kendine başka bir alanda yer açmaya çalışanları konu edeceğiz. Keyişi bir maç ya da kazanılan bir kupa sonrası soyunma odasında söylenen şarkıları ciddiye bindirip soluğu stüdyoda alan şarkıcı-futbolculardan bahsediyoruz. Görünen o ki, eline mikrofon alan futbolcuların sayısı aktörlüğe soyunanları solda sıfır bırakacak düzeyde. Tabii aralarında şarkıları çok başarılı olanlar kadar, notaları tribünlere gönderenler de var. Bu yazıyı yazarken pek çok futbolcunun şarkısını dinledik. Bir kısmını hatırlatıp dikkatinizi çekmek için, bir kısmını ise bizim yaptığımız hatayı yapıp siz de dinlemeyin diye sunmakta fayda var.

Aradığınızı bulamadınız mı? Başka şekilde arayın: