"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ay: Temmuz 2011

Futbol ekonomisti kimdir?

Her pislik etrafında kendi sineklerini topluyor. Her geçen gün vahşileşen, futbolu tamamen bir rant sirkine döndüren futbol kapitalizminin bundan muaf kalması beklenemezdi. Başımıza ?futbol ekonomistleri? çıktı.

?Futbol ekonomisti?nin vaazını verdiği, futbol kapitalizminin alternatifsiz tek seçenek olduğunun propagandasıdır. Ona göre futbol, herkesin bir parçası olabileceği bir spor, bir hoşça vakit geçirme aracı, bir sosyalleşme ortamı değildir. Ona göre futbol, yalnızca kâr edenin, ?verimlilik? arz edenin var olabileceği bir rant alanıdır. Bunları yap(a)mayanın tek seçeneği yok olmaktır. Bu nedenle ?futbol ekonomisti? gider gelir İngiltere’yi salık verir, stadını yıkıp zenginlere konut yapan Arsenal’i, kara parayla yükselen Chelsea’yi, geleneğine, Stratford End’deki sadık taraftarına sırtını dönen Manchester United’ı örnek gösterir. Onun için ideal Premier Lig’dir. Bu arada o ligin ilk sıralarındakileri milyonlar kazanırken, dibindekilerin iflas ettiğini yok sayar. Rupert Murdoch’un ?bizi evlere sokacak koçbaşı? dediği Premier Lig kurulacak, rant büyüyecek diye alt liglerdeki binlerce yerel takıma yapılan yardımların kesildiğini, o paranın üç-dört kulübe pay edildiğini gizler. Crystal Palace’ın gazete ilanıyla nasıl satışa çıkarıldığını, onlarca kulübün taraftarların kurduğu tröstlerce kurtarıldığını, yüzlercesinin ise iflas ettiğini bilir de söylemez.

Önümüzdeki sezonun inandırıcılığı yok

Ülkemizde futbolun temizliğine olan inanç çok uzun bir süredir yok denecek kadar azdı. Dolayısıyla aslında kapsamlı bir şike soruşturması fikri, kimsenin itiraz etmeyeceği bir fikir gibi gözüküyordu.

Ancak soruşturmanın ilk gününden itibaren gerçekte bunun böyle olmayacağı anlaşıldı. Şike soruşturmasında gözaltıların başlamasıyla beraber futbolseverler saflaşmaya ve soruşturmaya tuttukları tarafın gözlüğünden bakmaya başladılar. Ortada tescilli komplo teorisi üreteçlerinin öne sürdükleri dışında ne bilgi, ne de belge vardı ancak herkes bir gün içerisinde kesin bir kanıya sahip olmayı başardı ve bunu ölümüne savunmaya başladı.

Beşiktaşlı’ya açık mektup…

Sevgili Beşiktaş taraftarı…

Otuz yıllık hayatımın çoğu seninle beraber geçti. Geçen yıl kaybettiğim anneannemin yorgun zihni Beşiktaş’ın renklerini kızlarının ve torunlarının isimlerinden fazla tuttu zihninde, annemin kalbi bugün hâlâ o renkler için atar.

Benim on beş senesi semtte geçen hayatıma da kokusu sinmiş Beşiktaş’ın. İlk sigaramı Fulya’da antrenman izlerken, sonuncusunu ise altı ay sonra bir İstanbulspor maçında Kapalı’da içmişim. Cebimdeki son paramı İnönü’nün duvarına slogan yazmak için keçeli kalem almaya harcamışlığım, maça girecek para biriktirmek için haftalarca Yıldız’dan Eminönü’ne yürüyerek gitmişliğim var. Bu okuduğun yazıyı BirGün’ün internet sitesine koyan dostum Ufuk şahittir, ne yaptıysak birlikte yaptık. Beşiktaş’ta, Beşiktaş’la büyüdük biz.

Futbol kapitalizminde adalet aramak…

Futbolda şikenin ortaya çıkışı, bir takım ?girişimciler?in Britanya kırsalından büyük şehirlere göç edip ilk işçi sınıfını oluşturan köylülerin oynadığı garip top oyununun sırtından para kazanılabileceğini keşfetmesi kadar eskidir aslında. Bizim ülkemizde de futbolun ?üç kağıdı?nın miladı yine aynı tip girişimciliğin doğuşuna kadar uzanır. Bugün haksız rekabet, şike, teşvik primi, doping olarak tartıştığımız şeyler, futbolun kitleselliğinin açığa çıkardığı rant olanaklarının sömürüsü için geliştirilen metodlardan başkası değildir. Nasıl ki kapitalizmin nihai hedefi daha çok kâr etmekse, futbol kapitalizminin -yani bugün endüstriyel futbol dediğimiz şeyin- hedefi de bu top oyunundan mümkün olan maksimum kârı elde etmektir. Bunu sağlarken de herhangi bir etik gözetmesini beklemek anlamsızdır. Futbolun temiz oynanması futbol kapitalizminin amaçlarından biri değildir. Eğer bu, onun daha çok kâr üretmesini sağlayan bir araçsa radarına girer, ama aksi takdirde çok da gerekli değildir, hatta zararlı bile olabilir.

Bir kulübün hikayesi…

Bir zamanlar bu kulübün bir başkanı vardı. Parası yoktu, ama başkanı vardı.

Şimdi kulübün parası var, ama para başkanın parası. Kulübe veriyor, deftere yazıyor. Paranın nereye nasıl kullanılacağına da kendisi karar veriyor, üstelik kulübün zararına da olsa. Hani IMF-Dünya Bankası’na borçlansan ancak bu kadar olur.

Kreuzberg: Farklı bir futbol kültürü

Berlin’in Kreuzberg semti… Burası hem Almanya’nın punk rock ve alternatif kültür başkenti, hem de Türkler’in ve diğer göçmenlerin en kalabalık yaşadığı yerlerden biri. Zaten semte girer girmez bu dokuyu hissediyorsunuz. Yolun bir yanında daha çok Türk erkeklerinin okey oynadığı klasik bir kahvehane havasındaki Türkiyemspor lokali, tam karşısında ise punkların, farklı cinsel yönelimlerden insanların devam ettiği kafe var. Çok farklı arka planlardan gelip, çok farklı yaşamlar sürdüklerini hissettiğiniz bu insanları ise çok ilginç bir şekilde kadınlar futbolu birleştiriyor. Kadınlar futbolunun buradaki tek varlığı, iki lokalde de ARD ve ZDF’den maçların aynı ilgiyle seyredilmesinden kaynaklanmıyor. Kreuzberg’in farklı köklerden gelen kadınları beraber futbol oynuyor ve semti de peşlerinden sürüklüyorlar.

Almanya’nın ?kadın? devrimi

Almanya’da kadınlar futbolu, kadınları, çocukları, eşcinselleri ve futbolun erkek egemen yapısından sıkılan diğer herkesi futbolla barıştırdı ve stadyumlara taşıdı. Şimdi Alman futbolunda her yerde kadınlar var. Bu devrimin sırrı ise okullarda ve mahalle sahalarında…

FIFA Kadınlar Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Almanya’da şu anda kadınlar futbolunun büyük bir hakimiyeti var. Toplumun farklı katmanları bu yeni oyuna fazlasıyla sahip çıkmış ve yeni bir trend yaratmış durumda… Peki bu büyük dönüşüm nasıl doğdu?

Maçolar Ülkesi’nin ailemin kadınlarıyla imtihanı

Benim hayatımda futbolun varlığı kadınlardan oluşan ailemle başladı. Anneannem, annem ve ablalarım Meksika’da yapılan 1986 Dünya Kupası’nı o kadar ilgiyle izlemese, Gordon Milne’in Beşiktaş’ı sahaya çıktığında evde hayat durmasa, Feyyaz’ın, Şifo Mehmet’in son maçlarını görmeye Kapalı’ya gitmesek, futbolu yine bu kadar sever miydim bilmiyorum.