"Enter"a basıp içeriğe geçin

Saraybosna Notları: Fasılasız Son Bölüm

Saraybosna’da son gün… Bu kenti özlememek mümkün olmayacak. Bu sevimli şehrin yavaş yavaş yürüyen, laptoplarla cep telefonlarıyla koşuşturmak yerine kafelerde gazete okuyup parklarda satranç oynayan insanlarının yaşamına tam da uyum sağlamaya başlamıştım oysa. Bu maceranın sonunda şunu söyleyebilirim; Saraybosna insana başka türlü de olunabileceğini gösteriyor. Talihin en kötüsüne uğrayıp yine de vakur kalabilmek, intikam aramak yerine barışı kucaklamak da olasıymış meğer. İstanbul’da başlarına hiçbir şey gelmediği zaman bile intikam ve nefret çığlıkları atanlara bu kenti, tam ortasındaki o bombalanan pazar yerini, binalardaki kurşun deliklerini, neredeyse her sokaktaki mezarları ve buna rağmen barış seven halkını göstermek lazım. Bugün kimse Sırpları nefretle ağzına almıyor burada, çünkü ülkenin neredeyse yarısı ve Saraybosna’nın da bir kısmı hâlâ Sırp. Burada savaş baltalarınızı gömmezseniz kullanmak zorundasınız. Raif Dizdareviç, ?Tito için Bosna-Hersek, Yugoslavya’nın minyatürüydü? diyor. Gerçekten de bir arada yaşam burada yürüdüğü sürece Yugoslavya da yaşayacaktı. Ne zaman ki burada barış bozuldu, ülke dağıldı gitti. Burada kimse o günlere dönmek, kafasını kaldırdığında hedef olmak istemiyor. Kaldı ki ne olursa olsun, Müslüman Boşnaklar, Ortodoks Bosnalı Sırplar ve Katolik Bosnalı Hırvatlar olarak bir arada kalmaya mecbur olduklarını biliyorlar. Dünyanın en ağır savaşlarından yeni çıktıkları hâlde bu böyle. Üstelik savaşın kardeşi kardeşe kırdırdığının da farkındalar. Dün beraber gezdiğimiz Vahid bana Sırp ordusunun mevzilendiği yerleri gösterirken ?o sırada Bosna ordusunda da hâlâ Sırplar vardı, onlar da Boşnaklar’la beraber savaştılar? diyordu. Renzo Piano’nun çizdiği Ars Aevi köprüsünde öldürülen, şehrin savaştaki ilk kayıpları iki öğrenci kızcağızın da biri Müslüman, biri Hristiyan. Bosna-Hersek’te, Yugoslavya’da, Saraybosna’da olan bir dinler ya da milliyetler savaşı değildi. Bu savaş, insan olanın insanlıktan çıkmış olana direnişiydi. Bu direniş, bugün Bosna’da da dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi devam ediyor. Saraybosnalılar bu direnişi kazanmanın tek yolunun insan kalmaktan geçtiğini farkındalar. Biz ise Türkiye’de bu savaşı her gün biraz daha kaybediyoruz. Başka insanların acılarını görmezden gelerek, aynı toprağın altında yatan çocukları şehit, terörist ya da bilmemne olarak damgalayarak, son Gazze olayındaki gibi olayın kendisine değil gidenlerin kimliğine bakarak, biz bu savaşı kaybediyoruz. Saraybosna ve halkı insana bu çılgınlığın ortasında nefes almayı, insan olmayı öğretiyor. Buraya gelecekseniz Osmanlı fantezilerinizi yaşamak, sağa sola bakınıp mal mal dolaşmak ya da Boşnak kızlarına asılmak için gelmeyin. Düşünmek ve buradakilerin acısına ortak olmak, onlar gibi barış ve huzur aramak için gelin. İki gece önce Tito’da Yelena’ya ?savaştan bahsetmem seni üzüyor mu?? diye sormuştum, zira ben gözyaşlarımı zor tutuyordum o anda. ?Hayır? dedi, ?biz bunları yaşarken yalnızdık. Kimse ne yaşadığımızı sormuyordu. Şimdi hiç değilse gelip öğreniyorlar, eskisi kadar yalnız kalmıyoruz.? Buraya bu cesur ve barış dolu halkı yalnız koymamak için gelin. Biraz daha insan olursunuz.

Birazdan savaş zamanı kuşatma altındaki Saraybosna’yı hava alanına bağlayan o meşhur tüneli görmeye gideceğim. Tünel şu anda müze olmuş durumda. Oradan da hava alanına geçeceğim.

Allah’a emanet Saraybosna…

2 Yorum

  1. burak burak 15/07/2010

    saraybosna savunmasını yöneten generallerden biri olan yovan divyak da etnik sırptır mesela. islamcıların kendi süslü kurgu tarih anlatımlarında bunlara rastlamak mümkün değil tabii. styepan şiber, bir diğer isim. etnik hırvat. arbih’în en üst düzey komutanlarından. arbih’te savaşan sıradan hırvat ve sırpları da unutmamak lazım. her ne kadar sayıları çok olmasa da…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.