"Enter"a basıp içeriğe geçin

1 Mayıs… 2012 ve 1977…

2012 1 Mayıs’ı öncesinde iki ilginç olay yaşadık. İki mesele birbirinden oldukça farklı, o yüzden ayrı ayrı incelemek gerek.

Bunlardan birincisi ve bence önemli olanı, dindar bir grubun ?anti-kapitalist Müslümanlar? adı altında 1 Mayıs’a katılma kararı alması ve bunun getirdiği tepkiler. Baştan söyleyeyim, ben dindar insanların sağ siyasetten mümkün olduğunca koparılmasının Türkiyeli sosyalistler için önemli bir gündem maddesi olması gerektiğini düşünüyorum.

Sol hareketler, şimdiye kadar dindarlarla olan ilişkilerinde hemen hemen her zaman Kemalizm’in ve modernist geleneğin gölgesi altında kaldılar. Solun kitleselleşmesinde dinden kopuş hep bir ön koşul olarak gözüktü. Ülkenin koşulları düşünüldüğünde, bu aslında solu çift kişilikli bir izolasyona itti. Öyle ki sosyalistler hem geniş işçi sınıfı kitlelerini sokağa dökmenin hayalini kurdular, hem de bir taraftan o kitleleri Müslüman oldukları için dışladılar. Bu dışlama hem birinci hayalin gerçekleşmesini imkansızlaştırdı, hem de solun Kemalizm’in jakobenliğini miras almasına neden oldu. Kemalizm’le hesaplaşma yolunda en cesur adımları atan sol gruplarda bile bu bir tabu olarak kaldı.

Ben dinin sosyalizmle ahenk içinde yaşayabileceğine inanmıyorum. Ama bu meselenin öncelikli bir gündem maddesi olduğunu da düşünmüyorum. Sosyalizm bir sınıf ideolojisi ve önceliğin o sınıfla ilişki kurmak olması gerekiyor. Çoğunluğu dindar diye işçi sınıfıyla aramıza mesafe koyma lüksümüz yok, öyle bir hakkımız da yok. Bunu yaptığımız zaman yalnız kalıyoruz ve o yalnızlığı da sınıf dışından ittifaklarla kırmaya çalışıyoruz. Geleneksel diye işçi sınıfını dışlayıp, modern diye burjuva entelektüellerini kucaklamak, sosyalizmden çok Kemalizm’in tarzı.

Son dönemde sırf iki tane burjuva aydını, gazetecisi, sanatçısı destek verecek diye yapılan kepazelikler, atılan güvercin taklalar belli. Oysa sosyalistlerin asıl hedefi, sosyalizmin asıl öznesini kucaklamak olmalı, yani üst-orta sınıf entelijansiyayı değil, onların evinde üç kuruş paraya yer silen, çocuk bakan, sabah onlara gazete-süt getiren insanları… O insanlar evlerinde Yasin okuyorsa, namaz kılıyorsa bu çok da büyük bir problem değil. Önemli olan onları yaşadıkları adaletsizliğe uyandırmak. Din bunun gerçekleşmesini zorlaştırabilir ya da yavaşlatabilir ama bunu denemekten vazgeçmek için bir bahane olamaz.

Dahası ?birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde? diye başlayan Kenan Evren’den ödünç cümlelerle burjuva prenslerine, prenseslerine yamananların, AKP’nin bu kadar ağır baskı kurduğu bir dönemde onun elinden din silahını alabilecek emekten yana bir harekete kapılarını kapaması tam manasıyla akıl dışı.

1 Mayıs’ın kapısına bodyguard dikmek…
Diğer olay ise, DSİP’in tam 1 Mayıs öncesi KESK’i ve DİSK’i 28 Şubatçılık ile suçlaması ve peşinden yükselen ?DSİP 1 Mayıs’a gelmesin? tepkisi. Bu grupla ilgili fikrimde en ufak değişiklik yok. Kendisini AKP ile kurulmuş farazi bir koalisyonun küçük ortağı olarak fantezileyen bu partimsi yapının faullü siyaset tarzının hoş görülebileceği bir sol yapı oluşturmak mümkün değil. Lâkin işi ?bunlar 1 Mayıs’a gelmesin?e getirmek doğru değil. Bunu bu siyasal grubu kucaklama gereği olduğu için filan söylemiyorum, zira öyle bir gereklilik yok.

Sosyal medya diliyle söyleyeyim, iktidarın desteğiyle kendisinde ?trolllük? yapma cesareti bulan bu gruba karşı tek çözüm ?ölü taklidi yapmak.? Zaten yapacakları belli; AKP o ara kiminle uğraşıyorsa (artık bu Kemalizm olur, KESK olur, başka bir şey olur) ona karşı iki slogan atıp gidecekler, bunu bu kadar büyütmenin anlamı yok.

Şunu söylemek gerek. 1 Mayıs kimsenin malı değil. Kapısına bodyguard dikip Kemal Sunal filmindeki gibi ?sen gel, sen gel, sen gelme ulan ayı? diyebileceğiniz bir şey de değil. Taksim’e gelen yüz binlerce insanın hepsinin hayata bakışı birbirinden farklı. Buna rağmen şu veya bu şekilde bir ortak dil yakalanabiliyor ve bu ortak dilde şimdiye kadar çok fazla problem yaşanmadı. 1 Mayıs, emekten yana insanların taleplerini, halkların kardeşliğini, ezilenlerin dayanışmasını haykırma günü olmaya devam etti. Bunu küçük siyasal hesapların günü hâline getirmenin anlamı yok. Sol siyasetin sağdakinden farklı olarak pragmatik birlikteliklere, çıkar ortaklıklarına değil, belli ilkelere ve mantığa dayanması gerekiyor. Bunu yapmayıp, yılın 364 gününü stratejik konumlanmalarla, pozisyon alma denemeleriyle ve kafa karışıklığıyla geçirip, sonra 1 Mayıs günü kafaya göre hesap görmeye çalışmak ise tek kelimeyle ilkesizlik.

Tarihi siliyorlar çünkü…
Son olarak 1 Mayıs 1977 tartışması hakkında iki kelam etmek isterim. Tabii ki benim yaşım o gün hakkında tanıklık etmeye yetmiyor, ama neyse ki yapılmış tanıklıkları ve toplanan belgeleri değerlendirmeye kâfi geliyor. Ama herhalde birileri için o tarihin üzerinden yeterince zaman geçmiş olacak ki, üzerine yeni bir tarih yazmaya cesaret edilebiliyor. Peki neden durup dururken şimdi?

Türkiyeli devrimcileri ayakta tutan sağlam bir teorik ya da pratik ortaklık, yaygın sınıf bilinci ya da kitleler hâlinde örgütlenmiş emekçiler değil. Türkiye?de sosyalizm 12 Eylül?e rağmen, son otuz yıldır yaşanan milliyetçi-muhafazakar-neo-liberal hegemonyaya rağmen hâlâ var olabiliyorsa bunu kendine ?sol? diyen herkesin iyi kötü üzerinde anlaşabildiği bir tarihe borçlu, bu ülkenin egemenlerine karşı gösterdiği direnişin tarihine… Bu insanlara tükenmeyecek olma güvenini veren şey, onca kayba, onca yıkıma rağmen bu fikrin bu topraklarda hâlâ yaşayabiliyor olması. Günümüz iktidarı ağzıyla kuş tutsa da bu kıramaz, kıramıyor.

Devrimcilerin faşizan baskıya karşı her gün yeni sayfalarını eklediği tarihi, o yıkılmaz gururu yaratıyor. Bu yüzden o tarihe saldırmaları gerekti. 1 Mayıs katliamını solcular, Maraş katliamını Hrant?lar yapmış olmalıydı ki bu insanların üstüne gelen dalgalara karşı koyacak gücü olmasın. 35 yıl sonra 1977 1 Mayıs?ıyla ilgili hırsları bundan.

2012?de bile 1977 1 Mayıs?ı devrimcilere Taksim?de olma gücü verdiği için, bu yolda ne vali, ne kadı, ne padişah fermanını dinlemedikleri için.

Egemenlerin ve payandalarının bu insanların sağlam durmasına karşı öfkesi hiç dinmeyecek. Bu yüzden inadına dik durmak, iktidarın paçasının arkasından atılan çirkefe karşı koymak gerek.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.