Biz böyle değildik o zamanlar. Kendimize ait bir dünyamız vardı, kendi sevinçlerimiz, kendi üzüntülerimiz, kendi zaferlerimiz, kendi kayıplarımız… Büyüklüğümüzü başkalarıyla ölçmezdik o zamanlar, kendimiz gibi kalabildiğimiz kadar mutlu, mutlu olabildiğimiz kadar büyüktük. Sevinçlerimiz meydanlarımıza sığmıyordu, üzüldüğümüzde birbirimizin omzuna yaslanıyor, yine de başımız yere inmiyordu. Onuruyla yaşamanın yanında büyüklük neydi ki? Zastava’larımızı alıp Jadranska More’ye iniyorduk…
Ay: Haziran 2009
vatanı tronşonistler’den kurtarırken
Bahar yerini yaza bırakmaya başlayınca bizim ev dayanılmaz oluyor. Hele akşam güneşi vurdu mu, salonda oturmak imkansız, insan kilo düşmeye başlıyor vallahi. Mecburen balkona kaçıyoruz, zaten küçücük ev, başka kaçacak yer yok; ya balkon, ya da küveti doldurup içine oturacağız. Balkonda hamak var onda yatıyorum, yere de kediye yer yaptım, başına güneş geçmesin diye su…