"Enter"a basıp içeriğe geçin

Asrın vebası ortayolculuk!

Bu ülke bazen bana aynı şeyleri tekrar tekrar söyletiyor ya, çok sinirim bozuluyor. Yanlış anlaşılmasın, iktiza ettiğinde aynı şeyleri söylemekten rahatsız değilim; yalnızca artık anlaşılmış olması gereken şeyleri sayıklar gibi tekrar etmeyi, hayatımın daha ileri bir döneminde, çocukların topunu keserken filan yapmayı düşünüyordum ben. Hayat işte, insana durduk yere prematüre Sabri beylikler yaptırıyor!..

Okuyanlar biliyor, benim ortayolculuk denen naneye ne derece takık olduğumu… Vallahi takıntılılıktan değil ama, gerçekten mecbur kalıyorum. Birileri çıkıp diyebilir ki, “Nesi var orta yol bulmanın, ne güzel işte?” Çıkar biliyorum, ille çıkıyor yani.

Yalan olmasın, ben oldum olası pek taviz verebilen bir insan olmadım, ama konunun bununla ilgisi yok. Orta yol bulmanın kabul edilebildiği zamanlar vardır kuşkusuz; herkesin kitabına uygun ve iyi niyetle davrandığı, birinin birine tahakküm kurmaya niyet etmediği zamanlarda. Eğer durum bu değilse o orta yol bulmak olmuyor, bildiğin ‘ortayolculuk‘ oluyor; yani amiyâne tabirle kokmaz bulaşmazlık.

Şimdi yine çıkıp biri diyebilir ki, “E canım, takacak bunu mu buldun, asıl fail varken, kokmaz bulaşmaza niye takılıyorsun?” İçinde bulunduğumuz koşullarda teorik olarak çok da haksız olmaz, neticede, evet, başımızda belanın katmerlisi varken sessiz sedasız kenarda durana niye sataşıyorum? Ama kazın ayağı öyle değil sevgili okuyucu; zira bir şey bir değil, iki değil, 20 yıldır tekrar ediyorsa öyle kenarda durmak biraz işbirlikçiliğe giriyor artık. İşbirlikçiye de faille aynı tarifeden karşı çıkmak gerekiyor.

Bu yazıda, size bir yerine, iki kokmaz bulaşmazlık örneği sunacağım sevgili okuyucu. Bu iyiliği size rahmetli Burhan Pazarlama bile yapmazdı.

Birincisiyle başlayalım. Geçtiğimiz hafta Kemal Kılıçdaroğlu ve laiklik üzerinden epeyce hararetli bir tartışma döndü biliyorsunuz. Sürpriz olacak ama, ben o tartışmada Kılıçdaroğlu’na fazla yüklenildiğini düşünenlerdendim. Şöyle ki attığı adımın zamanlaması da uygulaması da yanlış; ama niyeti yanlış değil. Eğer Kılıçdaroğlu başörtüsü meselesini içinde Kürtçeden LGBTQI+ haklarına kadar geniş bir haklar ve özgürlükler paketi içinde sunsaydı kimsenin buna pek bir itirazı olmazdı, zira ülkenin buna ihtiyacı var. Lâkin, zaten adı üç beş oy için şeriatçılarla flört eden bir partiye çıkmışken bunu yapınca, hele ki iktidar dini baskıyı köklemişken yapınca olmuyor. Kılıçdaroğlu’nun niye ofsayta düştüğünü bundan bir sonraki yazıda daha geniş anlatacağım.

Ortayolculuk derken bahsettiğim, bu başörtüsü çıkışı değil bu arada. Beceriksizce ve zamansız da olsa Kılıçdaroğlu bir şekilde siyaset üretmeye çalıştı, benim ona o konuda biraz kredi açmamın nedeni de o zaten. CHP’nin klasik siyasetsizliğinden o veya bu şekilde çıkılması lazım. Bu bir denemeydi, olmadı, olaydı iyiydi.

Asıl bahsedeceğim mesele, Kılıçdaroğlu’nun ‘sansür yasası‘ Meclis’ten geçerken Amerika’ya gitmesi. Cumhurbaşkanı namzeti olarak Amerika’ya gitmesi siyasi açıdan anlamsız değil, şu an gitmesi çok lüzumsuz ama. Ana muhalefet lideri ve yüksek ihtimalle 13’üncü cumhurbaşkanı adayı olarak böyle bir yasa geçerken Meclis’te bulunması ve kurumsal muhalefetin başını çekmesi gerekirdi. Parti liderlerinin yasa tasarıları geçerken arazi olma gibi bir huyu var, o huyu bir bırakmaları lazım, orayı geçtik artık. Hem parlamenter sistemi güçlendirme vaadi verip hem de Meclis’i kritik zamanlarda bırakıp gezmeye gitmek olmuyor. Yurttaşın oy verdiği insanı iyi kötü takip edebildiği, dolayısıyla bir şekilde demokratik sürece dahil olabildiği tek mecrayı terk edip gidemezsiniz.

Bir de işin gözden kaçan gafmatik bir tarafı var. Sansür yasası Meclis’ten geçerayak, Kılıçdaroğlu twit atmış, “PayPal yasağını kaldıracağız” diye. Kaldırsın tabii, zaten saçma sapan bir şey. Yalnız, zamanlama yine ofsayt. Zira PayPal yakın zamanda kendisi hakkında ‘dezenformasyon’ yapan kullanıcılara 2 bin 500 dolar ceza keseceğini açıkladı. Bu karar, büyük tepki topladı ve ‘PayPal’ı sil‘ kampanyası başlatıldı. İktidar ‘dezenformasyon‘ yasası geçirirken aynısının lacivertini yapan bir firmayı savunmak, gollük pozisyonda olmasa da ofsayt. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun (ve ekibinin) neden bahsettiğinin farkında olmadığının da bir işareti. Twiti yazan danışman, otur sıfır.

Bu Amerika gezisi, verilen mesajlar filan pek anlamlı değil ama “Ortayolculuk bunun neresinde” denebilir (Bunları yazının başından beri hep aynı kişinin dediğinden şüpheleniyorum bu arada). Genel başkanı Amerika’dan twit attığı için Meclis’e gelme zahmetinde bulunmayan ana muhalefet partisinin, yasa geçtikten sonra yaptığı açıklama da ortayolculuk. Diyor ki CHP, “Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz.” CHP bunu hep diyor ve benim hep şalterim atıyor. Yahu güzel kardeşim, içişleri bakan yardımcısı, daha yeni önce Sayıştay, sonra Anayasa Mahkemesi üyesi yapılmadı mı ışık hızıyla? Ondan önce, hâli hazırda üç gazeteciyi yargılatan eski başsavcı aynı yöntemle AYM’ye şandellenmedi mi? Toplu amnezi mi yaşıyorsunuz, boş zamanlarınızda İskandinavya’da mı ikâmet ediyorsunuz? Siyasi mücadele alanını kullanmayıp işinizi niye partizan hukuk sistemine bırakıyorsunuz? İşimiz AYM üyelerine kaldıysa siz ne iş yapıyorsunuz?

Ortayolculuğun en büyük zararlarından biri, anormal koşulları normalmiş gibi göstermesi. Yargı sistemi, ısmarlama atamadan geçilmiyorsa, kararlar tek yanlıysa, hukukun üstünlüğü yalan olmuşsa o sistem çalışıyormuş gibi davranamazsınız. Anormalden normal çıkmaz, çıkacak demek insanları kandırmaya giriyor. Ha artık buna kanacak insan kaldı mı ayrı konu ama, bu kadarı biraz insanlarla dalga geçmek oluyor.

İki ortayolculuk sözü verdim, haydi ikincisini de anlatayım. Bu ana muhalefet partisinin yanında biraz küçük balık ama olsun, yine de önemli. Biliyorsunuz; Boğaziçi Üniversitesi, AKP’nin yoğun saldırısı altında iki yıldır. Üniversiteye kayyım atandı, pek çok saygın öğretim üyesi gönderildi, yerlerine ısmarlama atamalar yapıldı, kadrolaşmalarla senato çoğunluğu değiştirilmeye çalışılıyor, öğrencilere ve hocalara yoğun siyasi baskı var, üstüne üstlük iki tane ne idüğü belirsiz fakülte, daha doğrusu arpalık kuruldu. Okulun öğrencisi, akademisyeni, mezunu iki senedir diyor ki, “Biz bu kayyımı kabul etmiyoruz, direneceğiz.

Bütün bunlar olurken direnişe direniş, kayyıma kayyım diyemeyen bir kurum var; Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği, kısa adıyla BÜMED. Boğaziçi’nden yolu geçen bilir, BÜMED tam bir ‘Küçük olsun, bizim olsun, aman başımız ağrımasın’ derneğidir. Aidatları yüksek, üye sayısı bu nedenle azdır, yönetim kurulları da genelde aynı bölümlerin mezunlarından oluşur. Sosyal bilimciyi filan pek sokmazlar oralara mesela, apır sapır konuşup başımızı belaya sokmasın diye. Ki o bela yalnızca adli ya da siyasi değildir, ekonomiktir de. Zira dernek dediğime bakmayın, BÜMED restoranlar, plajlar filan işleten bir ticarethanedir aynı zamanda.

BÜMED’in yalnızca son iki yılda değil, öncesinde de günahı çok ortayolculuk konusunda. Mesela, 2018’de Afrin operasyonu için lokum dağıtan AKP’li öğrencilere karşı çıkan dokuz öğrenci tutuklandı, BÜMED’in umrunda olmadı. Hatta öğrencilerin apar topar toplandığı hafta, BÜMED restoran açılışı düzenledi. O da yetmedi, AKP’li mezunların derneğiyle iftar yemeklerinde samimi fotoğraflar çektirdiler. Keser döner, sap döner, o restoran 2022’de AKP’nin hedefi oldu, o AKP’lilerin derneği de BÜMED’in yerini almaya hazırlanıyor.

Son iki yılda hiçbir şey yapmadılar demeyelim, öğrencilerin direnişi sırasında kimi lojistik ihtiyaçlarına destek oldular. Ama, direnişe direniş demeyi reddettiler, kayyıma kayyım demeyi bırakın, istifaya bile çağıramadılar. Hatta istifayı da geçtim, bir önceki yönetim (şimdiki başkan, o yönetimin başkan yardımcısıydı) giderayak kayyım rektörle masaya bile oturdu. Buna karşın direniş içindeki mezun örgütlenmelerine hep tepeden baktı, koordinasyon toplantılarına canı isteyince katıldı, katılınca da kendi gündemini dayattı.

Bu BÜMED aynı zamanda Boğaziçi’nin mezunlar günü olan Homecoming’i düzenlemekle de mükellef. Her yıl olduğu gibi bu yıl da işe giriştiler ama kayyımlık BÜMED’e izin vermedi. Başkan Hülya Cesur’un anlattığına göre olmadık bürokratik engeller çıkarılmış. Yıllardır kayyımlarla uğraşanlar o engelleri iyi bilir, 2022 itibarıyla BÜMED’in sırça köşküne de haber ulaşmış oldu, sorsalardı önceden anlatırdık. Neyse, yine Cesur’un anlattığına göre, BÜMED kayyımlık ne istediyse yapmış, her seferinde yeni bir sorun çıkarmışlar. Sonuçta, dernek de Akatlar, Sanatçılar Parkı’nda bir etkinlik yapmış, pek de güzel olmuş, öyle diyorlar yani.

Anormale normal muamelesi yapıp siyasi mücadele alanını gereksiz kırtasiyeye gömmek, BÜMED’in de CHP kadar çok sevdiği bir iş. Dahası, anormale direnmek yerine alanı terk edip o anormale meşruiyet katıyorlar. Seneye tut ki kaymakamlık, valilik o Sanatçılar Parkı’ndaki etkinliği de yasakladı, ne olacak? O zaman bence bir gemi kiralasınlar, Homecoming’i uluslararası sularda yaparlar. Demokrasi varmış gibicilikte çareler tükenmez.

Diyebilirsiniz ki (bak yine), “Ya kardeşim, sen mezun değil misin, git konuş, anlat şikayetini” diye. Yalnızca mezun değilim, 12 yıllık BÜMED üyesiyim de aynı zamanda. Ama o “Anlat şikayetini” kısmı o kadar kolay değil. Zira o şikayetin kamuya açık bir ortamda yapılması gerekiyor ki hesabı da kamuya açık verilebilsin. Ama BÜMED başkanını kolay kolay umuma açık tartışmalarda yakalamak kolay değil, “Eleştirim var” deyince, “Açıkta değil, telefonda söyle” diyor. Üye mezun sayısı artmasın, dernek küçük kalsın, yalnızca makbul mezunlar gelsin diye olmadık taklalar atan bir yapının en tepesinden bahsediyoruz neticede. Kamusallık, demokrasi hoşlarına gitmiyor. AKP’lilerin derneklerinden, kayyımlardan esirgemedikleri muhataplığı, mezunlarından, üyelerinden esirgiyorlar. Başkan Cesur, en son bir Twitter sohbet odası yayınına katılır gibi oldu, bir tane eleştiri duyunca nasıl kaçacağını şaşırdı.

Ama işte deniz bitti. AYM’ye giderim diyorsun, üye gökten inmiş çıkıyor. Ben direniş filan dinlemem diyorsun, içkili restoranına mührü takıveriyorlar. Sen istediğin kadar anormale normal de, o anormal senin normalini takmıyor bile.

CHP, AYM’den yasa döndürmeye; BÜMED, kenarda köşede mezunlar günü kutlamaya çalışsın, önünde sonunda ya direnmeyi öğrenecekler ya da baskı karşısında eriyip gidecekler. Eğer bu ülkede demokrasinin, hukukun üstünlüğünün yaşamasının en ufak bir ihtimali varsa herkes bunun için mücadele etmeyi öğrenecek. Ya da yerlerini mücadele edeceklere bırakacaklar. Çünkü susmanın hükmü kalmadı artık…

İlk olarak https://www.diken.com.tr/asrin-vebasi-ortayolculuk/ adresinde yayımlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.