"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: Eurosport.com

Dağhan Irak’ın Eurosport.com web sitesindeki “Üç İhtimalli Adam” köşesinde yazdığı yazılar…

Nulfiya!..

Normalde bir ata verilebilecek dozda antibiyotik almak zorunda kalınca, Schalke 04-Manchester United maçının başlamasına yarım saat kala nakavt oldum. Uykudan kalkmam, tam da Kırmızı Şeytanlar’ın gol dakikalarına denk geldi. Hani ilk golü atan Ryan Giggs olmasa, Avrupa futbolunda bu sezon -maçlarını ?Belediye Stadı?nda oynayan Braga’yla beraber- tutunabileceğim tek dal olan Schalke’nin gümlemesine karşı çok fena hırçınlaşabilir, hatta çirkinleşebilirdim. Ama Giggs hakkında ters bir laf etmeye yeltenen olmuş mudur, olmuşsa da çarpılmadan hayatını sürdürebilmiş midir bilmiyorum, her halükârda benim haddime düşmez. Ryan Giggs, bu sahalarda top tepen ender ?reyiz? futbolculardan, haddimizi biliriz.

Kaç Arda!

“O haber”i izlediğimde uyumaya hazırlanıyordum, sonraki iki saati sinir harbiyle geçireceğimi hiç ümit etmeden. Pazar geceleri malum futbol geyiklerine kendimi kaptırmamak için epeyce uğraşıyorum son zamanlarda, maçlara internetten bakıyorum, film izliyorum, Twitter’da “Telegol” muhabbeti başladığı an uykuya hazırlanıyorum. Ama tabii birden bomba düşmüş gibi olunca ve herkes Arda’dan bahsetmeye başlayınca kayıtsız kalamadım ve o bandı izledim.

Her şeyden önce söz konusu programın o kasete para ödemesini ve kaseti sunuş şeklini tartışalım.

Ömrümü yedin FM/CM!

Sene kaç tam hatırlamıyorum. İlkokuldayım, yazı icat olunmuş, herhalde ertesi yıl bizi okula almışlar, epeyce eski yani. Evde 16kb’lik ZX Spectrum’un üzerine sünnetten gelen paralar konularak Akaretler’deki araba tamircisi/bilgisayarcı abilerden alınmış 128kb’lik Amstrad var. CPC6128, meşhur yeşil monitörlü olanlarından. O zamanlar Norwich City İngiltere Birinci Ligi’nde, Premier Lig ise Rupert Murdoch-Margaret Thatcher-İskeletor üçlüsünün hain planlarında belirmeye başlamamış henüz. Norwich’i İngiltere’deki Norveçliler’in takımı sanıyorum, Norveçliler’e annemin çalıştığı tekstil firmasının birincil müşterileri olmalarından kaynaklanan bir sevgim var. Fatih’teki küçücük fareli evimizde masaya çorbayı Norveçliler koyuyor, mecburen Norwich’i tutuyoruz. Hem yeşil monitöre de cuk oturuyor renkleri. Football Manager açılıyor, bir heyecan Norwich’le başarıdan başarıya koşacağız. Ama öyle hemen değil, çünkü Liverpool da alsan, Nottingham da alsan Dördüncü Lig’ten başlatıyor seni oyun. Öyle şimdiki gibi “Barcelona’yla otuz iki sene üst üste şampiyon oldum oğlum” durumu yok. Ekmeğini taştan çıkarıyorsun. Pıtır pıtır yana söne atak geliştiriyor futbolcu kılığına girmiş pikseller, sen yaptığın transferler iyi oynasın diye ekran başında dua ediyorsun. Taktik müdahale filan yok. Ne çektiğimi bir ben bilirim, bir de cefakar Norwich halkı ve Norveç Fahri Başkonsolosu bilir.

?Altın melek?in kanatlarını koparmak

Kırmızı-beyaz çubuklu Atletico formasıyla serbest vuruştan ağları havalandırırken hatırlıyorum ben onu en çok… Sonra sarı saçlarını savura savura golün sevincini yaşarken… İsteyen Real Madrid ya da Barcelona formasıyla da hatırlayabilir onu. Fark etmez, değerinden bir şey eksiltmez.

O Bernd Schuster, nam-ı diğer ?altın melek?…

Şunu söyleyebilirim, şanslı bir adamım ben, hatta biz şanslı bir nesiliz. Çocukluk kahramanlarımız dokunabileceğimiz mesafeye kadar geliyor art arda. Tigana, Zico, Rijkaard… Çocukken çıkartma albümlerindeki resimlerine hayranlıkla baktığımız efsaneler.

Ama işin kötü tarafı, gerçekten de dokunabileceğimiz mesafedeler. Canlarını acıtabileceğimiz, saygısızlık edebileceğimiz mesafedeler. Kuyruklarına teneke bağlayabiliyor, alay edebiliyoruz. Onların efsaneliğinden bir şey kaybettirdiği için üzülmüyorum, kendimizi küçük düşürdüğümüz için üzülüyorum.