Haziran direnişlerinden beri, Erdoğan rejiminin kontrolündeki medyanın kendisinden yana olmayan herkesi karalamak için ne gibi yollara başvurduğunu iyi biliyoruz. Rejimin gazeteleri ve televizyonları, bu yolda gazetecileri, avukatları, doktorları, sanatçıları ve dişlerini geçirebildikleri herkesi karaladılar. AKP?nin bu yalan kampanyasında ağırlıklı temalar ve yöntemler ise genelde bu rejimi yaratan 28 Şubat?tan ödünç alındı. İsim listeleri, yurt dışı örgütlerin maşası olma iddiaları, gözlerden alev çıkararak sergilenen sivil toplum düşmanlığı; 28 Şubat devrinden miras alınmakla kalmamış, o günlerdekine nispet yaparcasına mantık sınırlarının ötesine geçirilmişti. Türkiye?de eylemlere katılan en az dört milyon kişi Otporcu, Sorosçu ve ?baron?ların uşağıydı. Ayrıca Alman gizli servisine çalışıyor, CIA?den maaş alıyor ve yeni doğmuş bebekleri canlı canlı yiyip, camilerde bira eşliğinde grup seks yapıyor, kalan libidolarını ise deri pantolonlarını giyip başörtülü bacılarımıza saldırarak tüketiyorlardı. 2013 haziranından beri bu rezil yalanları sayfalarına taşıyan herkes aldı, yürüdü. Köşe, kenar sahibi oldular. Twitter trollerine bile rejim gazetelerinde köşe verildi. Gerçi Yırca köylülerini ?Büyük güçlerin oyuncağı? olarak gören Haşmet Babaoğlu?yla kıyaslandığında troller çok da çıldırmış sayılmazlardı.
HEZEYAN TAKVİMİ
Yalan ve iftira konusunda her geçen gün kendisini aşan ve güce tapar bir kitleye beslenecek nefreti üzerinde oturduğu organından uydurduklarıyla üreten yandaş medyanın kendi standartlarında bile utanç verici sayılabilecek bir örnek varsa, o da kuşkusuz Takvim gazetesi. Bu kalitesiz tabloid, Gezi eylemlerinde yaptığı fabrikasyon CNN haberinden beri rejimin yalan imparatorluğunda hatırı sayılır bir yer edindi. Takvim ekibi, gazeteye sıvaştıramadığı hezeyanları artık televizyondan da höykürüyor. Ne de olsa, yalancı rejimin medyası da kaçak sarayı gibi lüzumundan fazla büyük, niyeti bozan herkese yer var.
Takvim ekibinin A Haber?de yaptığı program, İslamcılığın klasik ayrımcı söylemiyle, ulusalcı şuur kaybını bünyesinde buluşturuyor. Her şey bir büyük oyun ve içinde Masonlar, baronlar, Yahudiler ve Marslılar var. AK rejim dışında herkes bunlardan. Hepsi gönüllü ama ayrıca para da ödeniyor filan. Bu tarz bir tehlikeli ruhsal bozukluğu tanımıyor değiliz. Gözü dönmüş Türkçü-İslamcı şebekenin yaptığı Zirve katliamını, Hrant Dink cinayetini unutacak halimiz yok kuşkusuz.
A HABER EKRANINDA BİR İSLAM DÜŞMANI!
İşte bu programda geçen hafta, Türkiye?deki AKP yanlısı gazetecilerin Alman ve Amerikan gizli servislerinden para aldığı iddia edildi. Almanya gazetesi Frankfurter Allgemeinzeitung?un eski gazetecisi UdoUlfkotte programda, ?Milyarlarca dolarla finanse edilen ve yabancı gazetecileri etkilemeye yarayan, Amerikan Savunma Bakanlığının programları vardır. Bu gazetecilere Türk gazeteciler de dahildir. ABD?nin istediği konularda yazı yazanlar 5 bin-20 bin dolar arasında para kazanır. Bu programlar Türkiye?de de bulunmakta. Ayrıca gizli olarak Amerikan gizli servisleri de bu tarz programlara sahip. CIA için çalışmış 100?den fazla Alman gazeteciyi ismen biliyorum. Türkiye?de de bu rakam kesinlikle doldurulmuştur. Yani Türk gazetecilerin de isimleri ABD gizli servislerinin maaş bordrolarında geçiyordur? açıklamasını yaptı. Takvimcilerin tüm iddiaları Ulfkotte?nin açıklamalarına dayanıyordu. Ertesi gün de yine AKP rejiminin dedikodu organlarından MedyaGündem İnternet sitesi, bu açıklamaları altına birtakım gazetecilerin isimlerinin baş harflerini ekleyerek verdi (http://bit.ly/akandic). Bu gazetecilerden Amberin Zaman?ı açıktan hedef gösteren site, MİT?i ve MASAK?ı göreve çağırıyordu. Site, yalnızca muhalif isimleri hedef göstermekle kalmıyor, baş harflerinden ismi kolaylıkla anlaşılabilen kimi yandaş yazarları da ?ajanlık? yapmakla suçluyordu. Eh, ajansız andıç olmazdı tabii!
İster istemez bu hezeyan dalgasına ilham veren Udo Ulfkotte?nin kim olduğunu merak ettik. AK rejim kontrolündeki medya önünde bu kadar reverans yaptığına göre herhalde önemli biriydi. Bulduklarımız bizi epeyce eğlendirdi. Yazalım ki siz de hem eğlenin, hem tükenmekte olan bir rejimin denize düşünce kimlere sarıldığını görmüş olun.
UdoUlfkotte?nin Avrupa kamuoyu gündemine ilk gelişi 2007 yılında oldu. Yıllarca İslam ülkelerinde yaşayan ve Müslümanlığı seçtikten sonra Avrupa?ya dönüşünde tekrar Hristiyan olan Ulfkotte, 11 Eylül?ün yıl dönümünde Brüksel?de aşırı sağcı örgütlerle beraber ?Avrupa?nın İslamlaşmasına Hayır? yürüyüşü düzenlemeye kalktı. Neonazilerin de desteğini alan ve 20 bin kişinin katılması beklenen bu İslam karşıtı yürüyüş, son anda Brüksel Belediye Başkanı FreddyThielemans?ın mahkemeden çıkarttığı kararla yasaklandı. Ulfkotte ve üyesi olduğu PaxEuropa isimli faşist örgüt bununla da yetinmeyip, bir ?antiislam partisi? kurmaya çalıştı. Bu başarılı olmayınca Ulfkotte, köktenci Katolik Zentrumspartei ile seçimlere girdi. 2008 yılında yazdığı ?SOS Batı-Avrupa?nın Ürkütücü İslamlaşması? kitabında İslam?ı bir ?veba? ve ?Avrupa?nın Frankenstein?ı? olarak nitelerken, Almanya?daki Türklerin ortalama Avrupalıdan yüzde 10-15 daha düşük IQ?lü olduğunu savundu. Ona göre, Avrupa 1968?in ürünü solcu politikacılar yüzünden bu hale gelmişti. Buram buram ırkçılık kokan bu kitabın çıkışının ardından Almanya?daki antifaşist örgütler kitabı basan yayınevinin önünde eylemler düzenlediler.
AKP?NİN TEK DOSTU DEMOKRASİ KARŞITLARI
AKP?nin Almanya?da ırkçılığı ve İslam düşmanlığıyla tanınan ve haklı olarak meczup muamelesi gören Ulfkotte?ye bu kadar ihtimam göstermesine aslında çok da şaşırmamak gerek. AKP rejiminin dünyaya bakışı, ancak bu tip meczuplarla ya da İhvan gibi demokrasi karşıtı güruhlarla iş birliği yapabilmesine imkan sağlıyor. Büyük bölümü kendi seçmeni olan insanlara açıkça ?geri zekalı? diyen bir ırkçının rejim medyasından kıymet görmesi de alıştığımız cins bir çelişki. Zaten kendi seçmenine aptal muamelesi yapmak, AKP?nin kendisinin de sıklıkla başvurduğu bir yöntem.
Diğer taraftan kendisini eleştiren herkesi yabancı ajanlığıyla suçlayan ve ?İslamofobi? kelimesini ağzından düşürmeyen bir rejimin, sıkıştığı an Avrupa?nın en azılı İslam düşmanlarından birine müracaat etmesi yine de haber değeri taşıyor. Daha önce bu hareketin köksüzlüğünden ve ilkesizliğinden bahsetmiştik. Bu durum, siyasi düşüncesinin çekirdeğinde yer alan İslamcılık fikrini bile ihtiyaç duyulduğunda çöpe attıracak kadar Makyavelist bir tavrı beraberinde getiriyor. Kaçak sarayların, zeytin ağaçlarının yerine yapılan termik santrallerin temelinde böylesi bir çıkar birlikteliği var. AKP, bugün sabah A dediğine, öğle olmadan B diyebilecek bir hareket. Validebağ?da son kalan yeşil alanlarını ve aynı zamanda afet toplanma alanlarını korumaya çalışan insanları ?cami düşmanı? ilan edip plastik mermilerle saldıran bu rejimin, işine geldiğinde ?anti-İslam Partisi? kurucusuyla ittifak kurması bu çıkarcılığın açık bir örneği.
İlk Yorumu Siz Yapın