"Enter"a basıp içeriğe geçin

Emeklilikte Yaşa Takılanlara Takılanlar Platformu!

Türkiye’de belirli bir süre yaşamış herkesin bilebileceği gibi, ülkemizde sağ iktidarlar, seçime birkaç ay kala -hele ki postu kurtarmak zora girdiyse- sosyal demokrat taklidi yapar. Bilmem kaç yıllık iktidarlarında halkın belini kıran onlar değilmiş gibi, maaş zamları, ekstra ödemeler, aflar, sosyal imkanlar havada uçuşur. Memleket sağcılığının GDO’lu meyvesi parti-devlet rejiminin, bu tarz bir ‘seçim ekonomisi’nin cazibesine kapılmaması, pabucun mecazen ve harfiyen pahalı olduğu şu dönemde mümkün değildi kuşkusuz.

AKP’nin parti-devleti ve onu ‘şahsında’ cisimleştiren Erdoğan için daha önceki söylemlerine yok muamelesi yapıp seçimi kazanmak için ne lazımsa denemek herhangi bir sorun teşkil etmediği için geçmişteki güzel günlerde, yani AKP ve saz arkadaşları yüzde 50 oyu denkleştirebiliyorken, ‘bir de bunlar türedi’ kategorisinde bulunan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), bir gecede emekli edildi. Yani bir kişi emekli olmak istemediği için, 2 milyon 250 bin kişi emekli oldu. Hayırlı olsun madem…

Emeklilik gibi bir sosyal hakkın ‘seçim rüşveti’ gibisinden bir koza dönüştürülmesi tartışılabilir kuşkusuz. İnsanların sosyal güvencelerinin, siyasilerin o günkü destek oranlarına göre yaz-boz tahtasına dönüştürülmesinin sakıncaları pek tabii ki aşikâr. Aynı şekilde Erdoğan’ın ve partisinin dört yıldır ‘asalak’ muamelesi yaptığı insanlara bir günde kıyak çekmesinin seçimle alakalı olmadığını düşünmek de epeyce abes. Lâkin bir uygulamanın eleştirisini yaparken de en az uygulamanın kendisi kadar ayarsız olmamak gerekir.

Bizim ülkemizde zaten ağır aksak yürüyen demokratik müzakere ve münazara kültürü, son 20 yılda AKP iktidarı tarafından hepten iğdiş edildiği için sürekli biriken ve sağlıklı bir şekilde eyleme/söyleme aktarılamayan öfke -özellikle sosyal medya kanalıyla- en yakında müsait kimse ona yöneltiliyor. Erdoğan’ın EYT açıklamasından sonra da yeni düzenlemeden yararlanacaklara yönelik ‘Vay vergilerimle bir de bunları mı besleyeceğim?’ öfkesi ortaya çıkıverdi. Yakın geçmişte sığınmacılara, öncesinde ise CHP’li belediyelerdeki grevci temizlik işçilerine yönelik benzer bir öfke, benzer şekillerde, aynı kanallardan ifade edilmişti.

Öfkenin kökeni büyük ölçüde orta sınıflar kökenli. O yüzden bu yazıda yine ‘orta sınıf açmazı’na değinmek gerekecek. Merak eden geri dönüp buradan okuyabilir, ancak merakı/zamanı olmayanlar için bir yıl kadar önce yazdığımı özet geçeyim: “Üst sınıfın varlığı, orta sınıflar adına daha bir yaşam ihtimali için bir piyango bileti anlamı taşırken, alt sınıflar, içine düşülebilecek bir çukur anlamı taşır.”

Bu mantıktan hareketle, orta sınıfların kendi altlarındaki ya da içlerindeki bir grubun refah kazanmasına, üst sınıfların kendisine yönelik tahakkümünden daha büyük öfke duyduğu söylenebilir. Yani ‘kendi vergileriyle’ tamamen egemen sınıfları semirten bir sistemin yürütülmesine pek itirazı olmaz (çünkü kendisi de bir gün o sınıflara ait olmayı düşler), ancak kimi alt-orta sınıf mensuplarının refahının artması kendisini tehdit eder, çünkü piramidin en dibine düşme ihtimali artık daha yüksektir.

EYT düzenlemesine sosyal medyada verilen tepkiyi de kanımca böyle okumak isabetli olur. Bir hak arama platformu olarak EYT, çok ilginç bir yapı. Aslında 2008 küresel krizi sonrası teknolojiyi de kullanarak lidersiz ve gevşek bir şekilde ortaya çıkan örgütlenmelerin çok tipik bir örneği. Herhangi bir kurumsal yapıdan çok ortak bir talebin yarattığı bir kimlik birliğinden söz edebiliriz. Türkiye özelinde bu örneğin ilginçliği ise başka hiçbir platformun (Gezi dahil) başaramadığı kadar uzun soluklu ve eylemlerini konjonktürden de yararlanarak başarıya ulaştırabilmiş olmaları. O kadar uzun süre hak talep ettiler ki sonunda iktidarın onların taleplerine cevap vermek zorunda kaldığı bir döneme denk gelebildiler.

İşin ironik tarafı ise EYT platformuna dahil insanların bunu yaparken çoğu kez, şimdi kendilerine verilen tepki benzeri tepkileri başka konularda vermeleriydi. Dahası tüm hareketleri tek bir talep odaklıydı, bir sistem eleştirisi ya da değişim talebi içermedi (belki de bu yüzden başarılı oldu).

Yani şunu diyebiliriz: EYT platformu mevcut düzeni adilleştirmeye çalışmadı, adil olmayan bir düzen içinde kendi dezavantajını azaltmak için mücadele etti.

Bu mücadele tarzını Bourdieu’nün Alan Teorisi üzerinden okumak da ilginç olabilir. Zira Bourdieu’ye göre bir alanda dezavantajlı gruplar, yalnızca dezavantajlarını gidermeye çalışmaz, bunu yaparken oyun kurallarını da dönüştürmeye çalışır. Liberal ya da illiberal burjuva demokrasilerinde orta sınıf odaklı toplumsal hareketlerin bu ikincisini yapmayı ne kadar hedeflediği tartışılır. Orta sınıflar için ‘illusio’nun, yani oyunun kurallarının ‘doxa’ yani düzenin verili kabul edilen dogmalarına yerleşikliğinden bahsedilebilir. Eğer orta sınıf, düzenin gönüllü bekçisiyse ondan devrimci refleksler beklenmeyebilir.

Neyse, sosyolojik kuram tartışmasını pas geçip tekrar konuya döneyim…

EYT meselesi, haksız bir düzende kendi burnunu suyun üstüne çıkarmaya çalışanların meselesi. Bunun adilliği sorgulanabilir, ama bunun tâli bir tartışma olduğunu da bilmek gerekir. Aslolan sistemin adaletsizliğidir. EYT’liler, bu sistemin adaletsizliğinin kaynağı olmadığı gibi, ondan beslenen birincil bir grup da değildir. Mevcut düzen içinde adaleti değil, kendi talep ettiğini ısrarlı bir şekilde kovalamış, konjonktürü denk getirdiğinde de almış bir gruptur. Ne eksiği, ne fazlası…

Biraz da “Ben 40 yaşında ev alamazken, 65 yaşındaki nasıl emekli olur?” şeklinde cisimleşen sığ ve popülist orta sınıf argümanına değineyim…

Her şeyden önce böyle bir bileşik kaplar durumu yok. 65 yaşındakiler emekli olunca, 40 yaşındakilerin cebinden eksilmiyor, ekonomik sistem bundan çok daha karmaşık bir şey. Velev ki böyle olsun, 40 yaşındakinin ev alamamasına neden olduğu savlanabilecek onlarca başka masraf kalemi var. Tüm kamu varlıkları birer birer elden çıkartılırken, TOKİ-TMSF-Varlık Fonu eliyle trilyonluk bir servet transferi gerçekleştirilirken, Diyanet’in bütçesi aklın sınırlarını zorlarken, zaten ülkenin yoksul halkının parasını ve canını alan 40 yıllık bir savaşın üstüne fütuhat hırsıyla yeni cepheler eklenmişken, vergilerin nereye kullanıldığının hesabını sormaya sıra ancak EYT’lilerle mi gelir? Egemen sınıfların, hele ki bu son parti-devlet versiyonunun yaptığı talandan sakınılan öfke, burnunu yoksulluk sınırının üstüne çıkaran 2 milyon alt-orta sınıf yurttaşa mı yöneltilmeli?

Sıkıntı aslında 40 yaşındakinin ev almasıyla, 65 yaşındakinin emekli olmasını birbirinin antitezi olarak görmekte. Dahası bunun böyle anlaşılmasına mevcut sistemin, yani kapitalizmin neden olduğunu görmemekte.

Adaletli bir düzende, kimsenin ev alamaması diye bir sorun olmaz, kimsenin yaşlılık yıllarını çalışarak geçirmesi de beklenmez. Bunlar kapitalizmin sorunlarıdır, çünkü kapitalist düzende barınma hakkı da emeklilik hakkı da sermayenin çıkarı için feda edilebilir, hatta bunlar metalaştırılıp mortgage ya da bireysel emeklilik sigortası gibi sermaye sahibinin emek sahibine sattığı ürünlere dönüştürülür. Emeğin, başını güvenli bir çatının altına sokmaya da eli ayağı tutarken emekli olmaya da yetmemesinin nedenidir sermaye. Çünkü emek, onun sahibine değil, sermayedara çıkar sağlar. Hem kapitalizme taraftar olup hem kendi emeğinizin sömürülmesinden şikayet etmenin çelişkisi de bu sermaye düzeni içinde öfkeyi başka yerlere yöneltmekle normalleştirilir.

Orta sınıfların kendi sınıfsal miyopisi içinde sistem eleştirisi yapmakta zorlanmasını anlıyorum. Ancak orta sınıflara seslenen kalem erbabı, öfkenin egemen sınıfa yönelmemesi için başka yerlere yansıtma peşinde koşuyorsa bunun adına -kimse kusura bakmasın ama- ‘maşa olmak’ deniyor.

İlk olarak https://www.diken.com.tr/emeklilikte-yasa-takilanlara-takilanlar-platformu/ adresinde yayımlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.