"Enter"a basıp içeriğe geçin

Faşizme faşizm diyebilmek gerekir!

Bu yazının yayına girdiği saatlerde, utanç verici bir toplaşma yaşanıyor olacak. Kendisine ‘sivil toplum örgütü‘ adını veren ancak ‘güruh‘ olmaktan bir tırnak boyu ileri gidemeyen bir insan sürüsü, başka insanların varoluşlarına olan barbarca düşmanlıklarını sağa sola saçacaklar.

Türkiye’nin hâlini bilenlerin, hele ki bu güruhu tanıyanların, böyle bir toplaşmanın kendiliğinden ortaya çıkmayacağından herhalde şüphesi yoktur. Kaldı ki, son demlerini yaşayan ve günleri parmakla sayılır hâle geldikçe ne yapacağını şaşıran parti-devlet, bu güruhun arkasında kendisinin olduğunu göstermek için günlerdir taklalar atıyor. Dahası, ülkemizin kalkışma dolu tarihinde, gözü dönmüş barbar sürülerinin başka insanların varlığına kastetmesi nadiren devlet dahli olmadan gerçekleşmiştir. Zira, sokağa salınan bu tipler, kudretli birinin paçasına sığınmadan ağzını açamayacak kadar ödlek oldukları kadar, o kudretlilerin emri olmadan çişe bile gidemeyecek kadar şahsiyetsizdir aynı zamanda.

Fotoğraf: Meral Danyıldız/Twitter

Bu köşede okumaya alışmadığınız kadar sert yazdığımın farkındayım. İşin suyunun çıktığı yerdeyiz çünkü. Hakemin oyunculara arkadan çift krampon daldığı maçta, hâlâ nizami bir durum varmış gibi yapıyoruz, yetti artık. 2015 yılından itibaren yapılmaya çalışılan her Onur Yürüyüşü, parti-devletin valileri tarafından ‘kamu ahlâkı uf olur‘ diye iptal edildi. Nefret Yürüyüşü ise aynı parti-devletin çaldığı davullarla tanıtılıyor. Amaç yürüyüşe insan toplamak da değil, devletin LGBTİ+’lere savaş açtığını cümle aleme duyurmak niyetleri…

LGBTİ+ olmak bir tercih değildir, hevesle, özentiyle olacak bir şey de değildir; heteroseksüel olmanın olmadığı gibi. Tercih olsaydı dahi kriminalize edemezdiniz de, değil yani. Yapılan şey, aileyi korumak değil, toplumu korumak değil, eşcinsellikle mücadele (üstüme iyilik sağlık) hiç değil. Yapılan şey, toplumu baskıyla kontrol edebilmek için aileyi bir silaha dönüştürmek, insanları dolaplara tıkmak, herkesin olduğunu bildiğini yok saymak… Bugün susanların ailelerinde eşcinseller var, translar da var. O yürüyüşte salya saçanların arasında bile var. Ben demiyorum, olasılık diyor. Var olana yok deyince, yok olmuyor, doğada bir şeyi basınç uygulayarak yok etmek mümkün olmadığı gibi. Siz bağırsanız da, taşlasanız da, tepinseniz de, Ali, Ahmet’i; Ayşe Kader’i yine sevecek, ama açık ama gizli… Ne demiş Nedim; “Ben olsam bir de mutrib, bir de tarf-i cûy-bâr olsa, Hoş imdi bir de farzâ bir cüvân-i şîvekâr olsa.”

İnsanlara varoluşundan dolayı kin beslemenin iler tutar yanı olmadığı gibi, bizim özgürlükleri iğdiş edilmiş hukukumuzda bile yasal çerçevenin içine düşer bir yanı yok. İnsanları, kendi hemcinslerinden hoşlandıkları için, tenlerinin rengi koyu olduğu için ya da gözlerinin üstüne kaşları olduğu için horlayamazsınız. Hele devletseniz, hiç yapamazsınız.

Parti-devletin yarattığı korku iklimi, hepimize yıllardır dilimizi ısırtıyor. “Aman neme lazım” diye diye kendi mezarımızın kazıcısı olduk, haberimiz yok, daha doğrusu var da yokmuş gibi yapıyoruz. İzninizle ben yaşadığımızın adını koyacağım. Yaşadığımız, bir devletin kendi yurttaşlarının bir kısmına varoluşundan dolayı savaş açmasıdır. Devletin kendi yurttaşının varoluşuna saldırması, faşizmdir. Faşizme karşı susulmaz. Faşizme, faşizm demek, faşizmle mücadele etmek gerekir.

Türkiye’nin insanı, çok şey görür, az söyler. O yüzden herkesin dolabında cesetleri, halısının altında pislikleri var. Bunun lanetinden midir nedir, habire de konuşmasa olmayacak durumlarla sınanır. Bugün, yine o durumlardan birinin içerisindeyiz. Bu ülkeye dair kimin ne hayali olduğunun turnusolü bugün. Eğer eşitlikçi, adaletli, özgür, demokrat bir Türkiye’den yanaysanız, bugün konuşacaksınız. Yok bugün susacaksanız da, başınıza gelen gelince sızlanmayacaksınız.

Bu noktaya bir günde gelmedik. Neyin ne olduğu uzun süredir belli. Devamını sağlayabilmek için sırtını milliyetçi faşistlerle, İslamcı faşistlere dayamak zorunda kalan, kendisi de zaten öyle özgürlük sevdalısı olmayan garabet bir rejimin, gelmekte olan gelmesin diye topluma nefret pompalamasıdır yaşanan.

Bu ülkede iktidara talip olanların da artık aklını başına bir alması gerekiyor. Aman devletin gücüne gitmesin diye, aman masadaki şeriatçılar bozulmasın diye, insanların varoluşuna yapılan saldırılara bile susuyorsanız, ülkeyi nasıl değiştireceksiniz? Altılı Masa’nın bileşenlerinden birinin gençlik örgütünün LGBTİ+ karşıtı toplaşmaların başını çektiğini herkes biliyor, siyaset yerine parmak hesabı yaptıkları için söyleyemiyor. 600-700 bin oy için faşizme eyvallah çekecekseniz, bu göndereceklerimizden farkınız nedir? Yarın lazım olduğunda aynı tarikatçı fanatiklerin ocağına düşmeyeceğinizin garantisi nedir?

LGBTİ+’ler bu ülkenin sarı öküzü, vere vere bir hâl olduğumuz. Haşa, başka sürekli hor görülen yoktur demiyorum, lâkin “ama onlar da…”cılığın ilk devreye girdiği yer hep burasıdır. Son yıllarda en ilerici toplumsal hareketlerin içinde bile “ama translar da biraz şey” diye başlayıp, Amerikan aşırı sağcılarının deli saçmalarını Türkçe’ye çevirenleri görür olduk. Demokratlığın çoğu kez, “aman bir şey demeyeyim, beni de şey sanırlar”a yenik düştüğü bir toplumuz biz. Bazen yanı başınızdaki insan kırk sene kıvranır, ağzını açamaz, açılıp rahatlayamaz, öyle bir kesif cıkcıkcılığın yurdudur burası.

Ama şunu diyeyim, “velev ki sansınlar”dan büyük rahatlama da yok lubunya olmayan için. Bir kere deyince, içiniz hafifliyor. Rahat rahat akıldan, vicdandan, demokrasiden, adaletten ve özgürlükten yana durabiliyorsunuz.

Bugün, bunlardan yana olduğunu iddia edenler için açılma, konuşma vakti; en çok da bu değerlere sahip çıktığını iddia ederek ülke yönetimine talip olanlar için. Susmanın faşizmden başka hiçbir şeye faydası yok çünkü…

İlk olarak https://www.diken.com.tr/fasizme-fasizm-diyebilmek-gerekir/ adresinde yayımlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.