Kılıçdaroğlu’nun bir akıl vereni yok demek zor, çok fazla akıl verenin olma ihtimali çok daha yüksek. Eğer Kemal beyin danışman sayısı, CHP’deki başkan yardımcısı çeşitliliği gibiyse, o kakofonide kafasını dinlemesine pek imkan yok demektir. Dahası, CHP genel merkezinde de, Altılı Masa’nın her köşesinde de bu yarışta kendi atını tutan çok var. Dolayısıyla, filtresiz akıl bugünlerde pahalı.
Ben bu durumda, her köyün delisi olarak, kendimi öne atıyor ve tavsiyelerimi kendisine bedavadan veriyorum.
Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarının bu yazıyı okuyacağından, okusa da hoşlarına gideceğinden hiç emin değilim. Zira aylardır Ankara’da ‘herkes herkesle dostmuş gibi’ yapıyor, parti liderlerinin bir basamak altından tabanın az üstüne kadar her yer, AKP’den devralınacak bal küpüne parmak daldırma hayalleri kuranlarla dolu. O yüzden bu yazı Kılıçdaroğlu’nun masasına konmaz, belki aranızdan birkaçı hayrına ‘taymlaynına düşürür.’
Ben bu köşede aylardır Kemal beyi yerden yere çalıyorum. Ne devletperverliği kaldı, ne AKP işbirlikçiliği, ne basiretsizliği… Ama hazır adım zaten eğriye çıkmışken, doğruya doğru da demek lazım, hele ki kötüler kadı olmuşken Yemen’e. Kılıçdaroğlu, son dönemde, 20 yıldır gerek tembellikten, gerek orta yolculuktan, gerekse (yine) basiretsizlikten yapamadığı, yapmadığı şeyi yapmaya başladı; siyaset yapmaya başladı yani. Bize ‘kader planı’ diye yutturulmaya çalışılan katliam ve peşinden gelen organize soyguna karşı doğru yerde durdu, doğru şeyleri söyledi. İlk kez, zorla üstüne giydirilen, yüzde elliyi tutturmak için her gün farklı telden çalan bir kasaba siyasetçisi rolünü bıraktı ve halkın Cumhurbaşkanı adayı gibi konuştu. Bugün fanatik reisçiler ve parti-devlet rejiminin soygunundan dünyalığı yapanlar haricinde herkes Kılıçdaroğlu’nun doğru konuştuğunun farkında.
Kılıçdaroğlu’nun aylardır yutarmış gibi yapıp lavaboya tükürdüğü cesaret hapını sonunda yutmuş olmasının içine dahil olduğu sebep-sonuç ilişkisinin bir yerinde (neresi olduğunu tam kestirmek zor) duran başka bir veri var. Depremden beri, başta Meral Akşener olmak üzere, Altılı Masa’nın sağcı beşlisi karnından konuşuyor. Meral Hanım, devlet her sallanır olduğunda yaptığı gibi “Şimdi susma zamanı” dedi ve (parti-)devletin saflarından kenara çekildi. Bir haftalık konuşma orucunun pek iyi sonuç vermediği anlaşıldı ki, Meral Hanım apar topar sahaya geri itildi. O zamandan beri durumu idare ediyor. Tıpkı masadaki diğer sağcı liderler gibi.
Çünkü, gelin şunun adını koyalım, Altılı Masa’da CHP dışındaki partilerin, deprem felaketi konusunda söyleyecek tek sözü yok. DEVA ve Gelecek Partilerinin kurmaylarını on sene geriye sarın, bugün enkaz diye bahsettiğimiz binaların açılış törenlerinde göreceksiniz. İYİP’i ise yirmi sene geriye sarın, 1999 depreminden sonra Yüce Divanlık olan kadro karşınıza çıkacak. CHP’nin de karnesi çok temiz olduğundan değil de, en azından iktidar olmadığından durumu idare edebiliyor.
Daha önce de yazmıştım, Kemal beyin en büyük silahı yalnızlığı. O kapkara deprem enkazında yalnızca yüzünün göründüğü videodaki yalnızlığı, işte o bahsettiğim. Altılı Masa, Kemal beyin güçlü yanlarını öne çıkarmıyor, törpülüyor. Kılıçdaroğlu’ndan ölesiye nefret etmiyorsanız, “Kılıçdaroğlu iyi adam lan” düşüncesine kapılma ihtimaliniz her daim olası. Yanında Babacan, Davutoğlu ya da Akşener durduğunda, anca “Kendisi iyi ama çevresi kötü”ye dönüyor durum. Depremle beraber bu ayrım daha da derinleşti.
Kemal beye bu yazıda iki önerim var, kağıda yazıp, şişeyi koyup, denize atıyorum izninizle. Önce daha az radikal olandan başlayacağım. Alıştıra alıştıra heybedeki diğer turpu da çıkaracağım.
Şu son iki hafta bize şunu gösterdi ki Kılıçdaroğlu cesur olabildiği zaman siyaset üretebiliyor. Kemal bey yalnız kaldığı zaman cesur da olabiliyor. Kendisini, kendisine ısrar ve inatla şantaj yapan beş sağcı lidere küçük parti liderine değil halka anlatmaya çalıştığı zaman, oluyor. Parti-devlet deprem enkazını yangın yerine çevirdiğinde, insanların yüzünü dönebildiği bir figür olarak algılanabildiğini de gördük.
Kemal bey, kusura bakmasın okuyorsa, ama kendisi biraz Masumlar Apartmanı’ndaki Safiye gibi. İki cesur adım atıyor, sonra hemen disfonksiyonel aslına rücu ediyor. Sonra çöp dairede çarşaflar birikiyor yine. Kemal beyin şu anki söylemi de, pozisyonu da, siyaset üretme kapasitesi de yerinde. Ama ortalık sakinlediği zaman, aman “Üç tane oyu olan Gültekin bey ne der?” diye, ya da “Sert konuşursam AKP’ye mi yarar?” diye sakız çiğneyecek mi meçhul. Sabıka kaybı, bir önceki ‘meçhul’u ‘oldukça olası’yla değiştirtiyor insana.
Oysa yaşadığımız deprem katliamıyla beraber, bazı köprüler atıldı. Yalnız deprem mağduru insanlar değil, var gücüyle dayanışma içine girmeye çalışan bütün ülke, mafyalaşmış parti-devletin hiçbir kademesinin kamu çıkarını umursamadığını ve depremden yalnızca kendisini kurtarmaya çalıştığını gördü. Karşımızda halka karşı duyduğu dizginlenemez kibir ve nefreti, beceriksizce hazırlanmış şovlarla örtmeye çalışan bir organize insanlıktan çıkma hâli var. Buradan geri dönüş yok. Yardım kamyonlarının önünü kesip el koyan, delil karatmak için bina yıkan, çadır vermediği insanları artçı sarsıntılarda ölmeye hasarlı evlerine geri yollayan, yalnızca beceriksiz değil, aynı zamanda gaddar bir suç şebekesi izliyoruz artık. Bunun dönüşü, telafisi, uzlaşması filan yok. Gözümüzün önünde hiçbir iktidarın işlemeye cesaret edemediği suçlar işleniyor. Bunlarla hesaplaşmak muhtemelen özel ihtimam gerektirecek ileride.
Kemal bey buradan artık geri dönemez, bu garabet dönemle hesaplaşmanın yükünü sırtına aldı artık. Ama beraber yola çıktıkları için aynı şeyi söylemek zor. Kılıçdaroğlu, nasıl o yükü omuzlamak için sahaya indiyse, diğer beşli de o yükü almamak için sahadan kaçtı. Artık, onların ne dediği kimsenin umrunda değil, Kemal beyin de olmamalı.
Kılıçdaroğlu, yine kusura bakmasın ama, Altılı Masa baştan beri rezalet bir fikirdi. Hiçbir ana muhalefet partisi, ideolojisine ters beş tane küçük partiyi kendisinin eşit ortağı olarak masaya oturtmaz. Oturtursa da böyle şantaja uğrar. Bu ittifakta, CHP dışındaki partilerin rolü en fazla katkıları nispetinde milletvekilliği ve birtakım küçük bakanlıklar olabilirdi. Oysa CHP’nin kendi siyasi çizgisini uygulamak için ihtiyacı olan tüm bakanlıkları kendi aralarında bölüştüler şimdiden. Türkiye’de şiddet gören kadın sayısından çok çok daha az seçmeni olan Saadet’e İstanbul Sözleşmesi’nin kaderini bırakmaya kadar giden bir aymazlık bu.
Kılıçdaroğlu’nun hesap hatası iki katmanlı. Birincisi, bu partilerin hiçbiri CHP’nin dengi değil. Tamamen AKP’den oy çalabilecekleri varsayımını satarak denk statü kazanıyorlar. Bunlardan İYİP, bunu yaparken bir yandan CHP’den de oy tırtıklıyor, üstelik ittifak değiştirme şantajını da sürekli masanın altında yapmaya devam ederek. Burada ikinci katmana geliyoruz. Altılı Masa’nın işleyişi, tamamen CHP’nin bu partilere muhtaç olduğu paradigmasına dayalı olarak yürüyor. Oysa, iş öyle değil ki. İYİP, istediği kadar şantaj yapsın, ittifak değiştirdiğinde şu anki seçmen kitlesini suyun bu yanında bırakacağı kesin. Zira İYİP, Erdoğan’a destek vermeyen bir MHP temel olarak. Erdoğan’a destek veren MHP’ye zaten MHP diyoruz. İYİP, eğer ittifak değiştirecekse bunu seçimden sonra yapacak. Eğer oylar ucu ucuna çıkarsa, bu partiyi AKP’yle de, CHP’yle de masada göreceğiz. Her şey kimden ne koparacağına kalacak. Ne kadar oy alabileceği zaten üç aşağı beş yukarı belli olan DP’nin de karşı ittifakta pek bir geleceği yok; laik, sağcı ve milliyetçi Ege ilçelerinden bu partiye karşı ittifakta nostalji oyu bile çıkmaz. DEVA ve Gelecek ise, kendilerini AKP’den ayrıştırmak durumundalar. Zaten Erdoğan’la olan ilişkileri siyasi çıkarların üstüne çıkacak kadar kişiselleşmiş vaziyette. Dolayısıyla onların da gidecek bir yeri yok. Durum böyleyken kimin kime mecbur olduğu CHP liderliği dışında, herkes için çok ortada.
Kılıçdaroğlu’nun elinde şu an altın bir fırsat var. Şu son dönem ürettiği siyaset, onu net bir şekilde öne çıkardı. Artık bu Altılı Masa hatasından dönmesi gerekiyor. Kemal bey masadan kalkmalı, ama bunu göstere göstere yapmasına da gerek yok. Adaylığını açıklaması yeterli. Adaylığını kimseye sormadan açıklar, peşinden de gelen gelir. Gelmeyen de işine geliyorsa gider Erdoğan’ı destekler. Başta da Meral Hanım. Çünkü artık İYİP’in şantajları, blöfleri, yalnız Kılıçdaroğlu’nun değil, acilen bu suç düzeninden kurtulması gereken halkın da aleyhine çalışıyor. Bu iş belli ki çok fazla uzadı.
Geliyorum ikinci önerime. Dikkat ederseniz CHP masayı devirmeli demiyorum, Kemal bey masadan kalkmalı diyorum. CHP iktidar olmak için istediğiyle ittifak yapabilir, partinin kendi bileceği iş. Ancak Kılıçdaroğlu’nun sorumluluğu Altılı Masa’ya değil halka karşı olmalı. Ne Altılı Masa’nın şantajlarına boyun eğmeli, ne de Erdoğan’ın kendisine Altılı Masa üzerinden vurmasına imkan sağlamalı.
Kemal bey, artık o rozeti çıkarma vakti. CHP’nin ya da Altılı Masa’nın değil, Türkiye’den mafyalaşmış parti-devlet rejiminden kurtarılması gereğinin adayı olun. Yanınıza hiç kimseyi almayın, herkesi alın. Tek ittifakınız, insanca yaşamak isteyen insanlar olsun.
Adaylığınızı açıklayın ve partinizden istifa edin. Göreceksiniz ki bu yapacağınız en doğru hamle olacak.
İlk olarak https://www.diken.com.tr/kilicdaroglu-artik-masadan-kalkmali/ adresinde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın