"Enter"a basıp içeriğe geçin

Sorumsuzluğun sorumluluğunu almak…

Öğlenin ilk saatlerinde Gökmen Özdemir’in Twitter hesabından aldım haberi. Diana Taurasi’nin doping cezasının kalkacağını söylüyordu. Bizim Eurosport’taki ekibi alarma geçirdim ve kendim bilgi aramaya başladım. Zaten kısa süre içinde Fenerbahçe’den açıklama geldi. Olayın baştan beri en önemli aktörlerinden biri olan Türkiye Basketbol Federasyonu ne demiş diye internet sitelerine girdim.

Gördüğüm şu; başkan Turgay Demirel’in rahatlıkla duvar kağıdı olarak kullanılabilecek büyüklükteki bir fotoğrafı ve kendisiyle yıldızlar basketbolu hakkında yapılan röportaj! Bu kadar…

Aklıma bu olay ilk patlak verdiği günlerde yaşananlar geldi. İlk iş Fenerbahçe Kulübü’nde çalışan bir dostumu aramıştım. Bana Diana Taurasi’nin ruh hâlini ve yaşadığı şoku anlatmıştı. Kendim de açıkçası pek akıl erdirememiştim, spor hayatında kazanabileceği hemen hemen her şeyi kazanmış bir sporcunun doping yapma ihtiyacı hissedebileceğine. Sonrasında ise Federasyon Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turgay Atasü’nün daha B numunesi açılmadan ?o da dopingli çıkar? yollu açıklaması, A numune raporlarının federasyonun resmi sitesinden yayımlanması gibi inanılmaz hatalar yapıldı. Raporların basına sızması tüm dünyada sıradandı da, detaylı olarak resmi siteden yayımlanması ilginçti. Daha sürecin başlarında Diana Taurasi’nin masum olabileceğine dair tüm şüpheler sanki ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Ama Taurasi’nin durumu hakkında bu kadar net tavır alan federasyon, diğer taraftan da kulübün isteğini kabul ediyor ve numuneleri bir de Köln’e gönderiyordu. Turgay Demirel’in kulübün baskısına direnemeyerek inisiyatif aldığı, Turgay Atasü’nün istifadan güçlükle döndürüldüğü konuşuluyordu. Olayın federasyon tarafı ciddi bir curcunaydı.

O gün numunelerin Köln’e gönderilmesine isyan eden Hacettepe Üniversitesi Doping Merkezi, dün A ve B numunelerine dair raporları geri çektiğini açıkladı. Federasyon sitesinden bayrak gibi sallanan, son detayına kadar basına yansıyan ve Taurasi’nin kariyerine leke olarak düşen raporları yani…

Yaşanmakta olanın çok büyük bir skandal olduğunu inkar edebilecek kimsenin olduğunu sanmıyorum. Ülkemize herhangi bir spor dalında gelmiş en kariyerli sporculardan biri kaçtı, daha onuru kırıldı. Eskiden Taurasi deyince akla inanılmaz performansları gelirdi, şimdi ise doping geliyor. Bir sporcuya bunu yapmak için elinizde ciddi deliller olmalı. Aksi takdirde de bunun hesabını verebilmelisiniz.

Bundan iki gün önce ünlü bisikletçi Alberto Contador da temize çıktı. Orada da belgeler, raporlar basına düştü. Ama İspanya Bisiklet Federasyonu olayın doğrudan tarafı olmadı. İlk raporlara göre ceza verdi, ikinci raporlarla sporcunun suçlu olmadığı ortaya çıkınca cezayı kaldırdı. Yapması gerekeni yaptı, üstelik Contador’un olayı herkesin yorum yaptığı bir büyük hengâmeye dönüşmüşken. Federasyon bu nedenle Uluslararası Bisiklet Birliği’nden de teşekkür aldı. Aslında oradakiler de fazla bir şey yapmadılar, işlerini yaptılar. Adı her gün dopingle anılan ve bu konuda basketboldan çok daha kötü bir şöhrete sahip olan bisiklet sporunun imajına büyük katkıda bulunmuş oldular.

Türkiye’ye dönersek, yaşanan olay uluslararası boyutta etki yapacak bir rezalet. O spor yöneticilerinin pek bayıldığı ?marka değeri?ne nasıl zarar verilebileceğinin şahane bir örneği. ?Marka değeri? yalnızca basketbolu şifreli kanallara satıp paraları saymak değil, yalnızca büyük organizasyon yapıp onun kredisini toplamak değil. ?Marka değeri? asıl bu. Doğru düzgün iş yapmak ve herkesin adaletinize güvenmesini sağlamak…

Ben federasyonun bu olayda kötü niyetli olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Ama yapılan işgüzarlıktır.

Belli bir mantığa oturan ilkeleriniz varsa, hata yapsanız bile düzeltme şansınız olur. En azından kimse iyi niyetinizden şüphe etmez. Ama siz hata değil ?yanlış? yapmışsanız ve skandala davetiye çıkarmışsanız, bunun sorumluluğunu almak zorundasınız.

İnsanlar Basketbol Federasyonu’ndan yalnızca işini yapmasını bekliyor, işlerin doğru düzgün bir organizasyon yapısıyla ilkeler üzerinden yürümesini… O zaman ne federasyonun işgüzarlık edip şov yapmasına gerek kalacak, ne de başkanın kendisinden bahsettirmek için resmi siteye dev posterlerini koydurmasına…

O kadar da zor değil aslında…

*18 Şubat 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Tek Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.