"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ay: Ekim 2011

TFF harikalar diyarında!

Türkiye Futbol Federasyonu, bu ülkede en güçlü özerkliğe sahip kurumlardan biri. Özel yasayla belirlenmiş güçlü yetkileri var. Yani bu ülkede işlemeyen pek çok şeyden kendini soyutlayıp gerçekten işleyen bir futbol yönetimi kurabilir. Buna yetecek maddi kaynağı da var.

Ama pratikte karşımıza çıkan manzara, insanı çıldırmaya gark edecek cinsten. Bu ülkede darbeci cunta asker başkan atadı, Özal ANAP’lı teşkilatçıdan başkan yaptı, mafya aynı seçimde iki aday birden gösterdi. Onların getirdikleri bile bu kadar duman etmemişti ortalığı.

Nefret peygamberleri

Gazeteci dostumuz sevgili İsmail Saymaz’ın bir kitabı çıktı geçenlerde, bilmem okuma fırsatı buldunuz mu? Saymaz, ?Nefret? isimli kitabında Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde protestanların ergen diyebileceğimiz yaştaki bir avuç genç tarafından nasıl katledildiğini merkeze almış, katliamın etrafında dolaşan isimlerin polis, ordu, siyasi parti bağlantılarını bir bir gözler önüne sermiş. Bununla da kalmamış, Türkiye’deki bir avuç Hristiyan’ın nasıl sistematik olarak taciz edildiğini, devlet kurumlarının bu insanların inanç özgürlüğünü korumak yerine neler yaptığını anlatmış. Saymaz, Malatya’daki cinayeti yaratan iklimin, hatta cinayetin kendisinin İslamcısıyla, ulusalcısıyla, ülkücüsüyle nasıl bir ?milli mutabakat? içinde yaratıldığını yazmış. İyi ki de yazmış, bu ülkenin bu tarz titiz ve duyarlı gazetecilik çalışmalarına ihtiyacı var. Ellerine sağlık.

Başka bir Amerika’yı keşfetmek

Amerika’dan bir spor hikayesi daha anlatırsam adım ?Amerikancı?ya çıkacak. Daha önce adım neler nelere çıktığı için sorun değil, bu hikayeyi mutlaka anlatmam lazım.

Hikayemiz ?peynir eyaleti? Wisconsin’in mütevazi şehirlerinden Green Bay’de başlıyor. 1919’da bu şehirde Amerikan futbolunun günümüzde hâlâ var olan en eski takımı Packers kuruluyor. İlk yıllarda sponsor desteğiyle yürüttükleri kulüp, dördüncü yılında karaya oturuyor. Diğer profesyonel takımlarının yaptığını yapıp kulübü büyük yatırımcılara satmak tek çıkar yol gibi gözüküyor. Ancak şöyle bir sıkıntıyla karşılaşıyorlar; hiçbir yatırımcı Packers’ı 100 bin nüfuslu Green Bay’de tutmak istemiyor. Çünkü Green Bay, her şeyiyle bir ?küçük balık? ve serbest piyasanın ?büyük balık?ları küçükleri yalnızca servis tabağında dilimlenmiş vaziyette seviyorlar.

Spor bu yüzden var!

Spor nedir? Ne işimize yarıyor?

Sağlıklı yaşam için yapılandan bahsetmiyorum, rekabetçi spordan bahsediyorum. Biz bu koşturup duran adamları, kadınları niye izleyip duruyoruz? O adamlara, kadınlara sabah akşam kelimenin tam anlamıyla kusana kadar idman yaptıran, bunu meşru bir para kazanma aracı hâline getiren ne?

Tek sorun Hiddink!

Almanya maçını hepimiz izledik. Almanlar o kadar zahmetsizce kazandı ki, 1980’lerdeki o ne yaparsak yapalım rakibin elini kolunu sallayarak fark attığı maçları hatırladık.

Futbol sahasında, yani aut ve taç çizgilerinin arasına sıkışmış o dikdörtgende olan bitene bakarak her şeyi anlayabilen ve bu bakımdan hepimizin kat kat üstünde kıymet görmeyi hak eden dahiler hemen koydular teşhisi. Sorun Hiddink’ti. Üç senede Almanlar futbollarını geliştirirken, biz Hiddink’le gerilere gitmiştik.

Evet, bence de tek sorun Hiddink!

“Yenilmez Armada” nedir?

Malum bizim sitenin tarih yazarı sevgili Ali Murat Hamarat. Çok iyi bir yazar olduğu kadar, çok da iyi bir Galatasaraylı olduğu için bilhassa Galatasaray’la ilgili konuları yazmasını ondan bekliyorum. Her ne kadar spor tarihçiliği üzerine çalışma yapmış da olsam, oturup okuması, yazmasından çoğu zaman daha zevkli oluyor, Ali Murat gibi yazarlar varken.

Ama bazen benim de yazasım geliyor. Özellikle de sapla saman birbirine karıştığında. Tıpkı bugünkü gibi…

Voleybol gerçekten kadın oyunu mu?

Bu memleketin düşünce dünyasında da, benim kişisel tarihimde de Tanıl Bora’nın yeri ayrıdır. Vaktinde bana güvenip rahmetli Mehmet Ali Gökaçtı’nın son kitabı ?Bizim İçin Oyna?nın editöryel direksiyonunu bana bırakmasını unutamam, unutursam terbiyesizlik etmiş olurum. Dahası şu dönemde Tanıl’ın önemini, değerini daha da iyi anlıyorum. Zira Türkiye’de futbolun alnına kadar pisliğin içine battığı şu dönemde yayıncı kuruluşun ve ticarethaneye dönüşmüş kulüplerin zoruyla oynatılan şaibeli ligle ilgilenmediğini açık açık ifade edebilen, üstelik iki hafta sonra çark etmeyen nadir onurlu kalemlerden biri o bu spor dünyasında. İyi ki var!

Guti ya da “bir Erasmus öğrencisinin anıları”

Başlıktan böyle girdim diye yine kendimle ilgili bir şeyler anlatacağım sanmayın. Aslında jurasik dönemde Türkiye’nin gönderdiği ilk Erasmus öğrencilerinden biri olduğum için -evet bu konu hakkında da- kesebileceğim mebzul miktarda ahkâm mevcut. Ama birincisi bu köşe -neyse ki- ?Abbas Güçlü’yle Genç Bakış? değil, ikincisi anlatmak istediklerim benimle ilgili değil. Konumuz Guti.