"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: Eurosport.com

Dağhan Irak’ın Eurosport.com web sitesindeki “Üç İhtimalli Adam” köşesinde yazdığı yazılar…

Özlemin sarı siyahı

Bilen bilir, ben AEK taraftarıyım. Sıkı AEK taraftarıyım hem de.

Bazen soruyorlar ?neden AEK?? diye. Cevabı basit aslında.

Bir gün gurbet elde kendini İstanbul’u özlediğin için ağlarken bulursan sen AEK’lisindir zaten. Sen AEK’i seçmezsin, AEK seni seçer.

Çünkü AEK bir özlem meselesidir. Arkada bırakılıp gidilen yuvanın yasıdır. AEK, geri dönemeyeceğini bilmek ve hayatta kalmaya çalışmaktır.

Spor bu yüzden var!

Spor nedir? Ne işimize yarıyor?

Sağlıklı yaşam için yapılandan bahsetmiyorum, rekabetçi spordan bahsediyorum. Biz bu koşturup duran adamları, kadınları niye izleyip duruyoruz? O adamlara, kadınlara sabah akşam kelimenin tam anlamıyla kusana kadar idman yaptıran, bunu meşru bir para kazanma aracı hâline getiren ne?

“Yenilmez Armada” nedir?

Malum bizim sitenin tarih yazarı sevgili Ali Murat Hamarat. Çok iyi bir yazar olduğu kadar, çok da iyi bir Galatasaraylı olduğu için bilhassa Galatasaray’la ilgili konuları yazmasını ondan bekliyorum. Her ne kadar spor tarihçiliği üzerine çalışma yapmış da olsam, oturup okuması, yazmasından çoğu zaman daha zevkli oluyor, Ali Murat gibi yazarlar varken.

Ama bazen benim de yazasım geliyor. Özellikle de sapla saman birbirine karıştığında. Tıpkı bugünkü gibi…

Türkiye-İspanya ya da ?On gol yiyerek maç nasıl kazanılır??

Yıllardır kadınlar futbolu anlatıyorum, Türkiye Milli Takımı benim için buna rağmen bir sır oldu. Eurosport’ta belki yüzlerle ölçülecek maç anlattım, Kim Kulig ya da Lira Bajramaj gibi yıldızların 17 Yaş Altı’na ilk çıktıkları zamanı hatırlıyorum ama bizim takımın maçını anlatmak, hatta televizyondan izlemek hiç nasip olmadı. Bunun çok basit bir nedeni var, maçlar nasıl gidileceğini bile bilemediğim ücra stadyumlarda oynatıldı ve televizyon yayını da olmadı. Bu ülkede kadınlar milli takımına hep ailenin çirkin çocuğu, üvey evlat muamelesi yapıldı. Erkeklere her türlü imkan tanınırken, kendi yağında kavrulmaya çalışan kadınlar milli takımı hep yüz üstü bırakıldı. Hiçbir TFF başkanı kendi kişisel ?marka değeri?ni ?futbol öğrenmeye çalışan kadınlar? yüzünden düşürmek istemedi. Kadınlar takımı kötü sonuçlar alırken onlardan beklenen daha iyi olmaları ya da gelişmeleri değildi, ortada gözükmesinler yeterdi.

Almanlıktan aldığım tadı…

Almanlıktan aldığım tadı hiçbir şeyden almadım. Belki bilardo… Çok pardon, insan Berlin’de beş gün geçirip İstanbul’a dönünce bir anda Umut Sarıkaya karikatürlerinden çıkmışa dönüyor. (Bilmeyenler ilk cümlemi gugıl’da bir aratsın, sonra yola katırlarla devam edelim)

Evet, Kadınlar Dünya Kupası’nın açılış maçını izlemek için keyifli bir gazeteci ekibiyle beraber Berlin’deydik. Daha doğrusu biz o nedenle davet edildiğimizi sanıyorduk. Meğerse Goethe Enstitüsü’nün niyeti bizi hayattan soğutmakmış.

Tsubasa süper adam ama bir Alex değil!

Evet efendim, lig bitti, şampiyondur, ikincidir, küme düşenidir hepsi belli oldu. Bu süre içerisinde bu satırların yazarı bendeniz birkaç kez Fenerbahçe, bir o kadar kez Galatasaray, mebzul miktarda Beşiktaş ve Trabzonspor, eser miktarda da diğer takımların düşmanı ilân edildim. Zaten bizim memlekette öyledir. Köşeciyseniz sakın tarafsız olmayı denemeyin. Bir takımı tutun ve onun fanatiği olun. O takımın taraftarları sizi sevecek ve her konuda haklı olduğunuzu düşünecektir. Kalanları ise nefret edecektir, ama olsun. Taraf tutmazsanız on sekiz takımın taraftarı da sizden tiksinir, ilkokulda çeşitli vücut salgılarını sıraya sıvaştıran çocuktan bile daha az popüler olursunuz. Beni dinleyin, medyacı olacaksanız fanatik olun, öbür türlü perişan olursunuz.

İmparatore değil Fatih Hoca!

Fatih Terim’le ilk kez Beylerbeyi’ndeki TFF tesislerinde, Fransa’dan gelen Eurosport ekibiyle beraber röportaja gittiğimde uzun konuşma fırsatı bulmuştum. Ofisindeki televizyonda Eurosport açıktı. Biz geldik diye açmadığını biliyordum, zaten daha kendimi tanıtmadan sesimden hangi sporları anlattığımı bile tanıdı.

Fatih Terim’le karşılıklı oturup konuşmak tuhaf bir şey. Seversiniz, sevmezsiniz, eleştirirsiniz, ki ben de eleştirilecek tarafları olmadığını iddia etmiyorum. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim; Fatih Terim’in tuhaf bir çekim gücü, ?aura?sı var. İçinde bulunduğu ortamı kontrolü altına almak için fazla çaba harcamasına bile gerek olmadığını hemen anlıyorsunuz.

Işıl ve Dee..

Sporun endüstriyelleşmesi, bir başka deyişle serbest piyasa ekonomisinin, paranın sporu şekillendirmesi, bizim kuşağın sporseverlik anlayışını da, taraftarlık anlayışını da epey sancılı bir sürece soktu. Bizler sporu ve sevdiğimiz takımları annelerimizin, babalarımızın sevdiği gibi sevemiyoruz. Onların çok da alışkın olmadıkları bir yığın pratik bizim hayatımızın içinde, biz saf ve derin bir sevgiyi bu koşullar içinde mümkün olduğunca az kaybetmeye çalışarak yaşıyoruz. Bizim takım kaptanlarımız, para için ezeli rakibe gidebiliyor. Bir kulüpte efsane günleri yaşayanlar, daha sonra ?o kulüp? diyebiliyor bir zamanlar taraftarın canının içi olduğu yer için. Kurban Bayramı’ndan önce bahçede bağlı koçla sevgi bağı kurup, sonra travma yaşayan çocuklar gibiyiz. Evet, doğru sözcük bu, bizim taraftarlığımız ?travma?, hırpalanarak seviyoruz. Aşk bizi parça parça ediyor, rahmetli Ian Curtis’in dediği gibi…