Yıllardır kadınlar futbolu anlatıyorum, Türkiye Milli Takımı benim için buna rağmen bir sır oldu. Eurosport’ta belki yüzlerle ölçülecek maç anlattım, Kim Kulig ya da Lira Bajramaj gibi yıldızların 17 Yaş Altı’na ilk çıktıkları zamanı hatırlıyorum ama bizim takımın maçını anlatmak, hatta televizyondan izlemek hiç nasip olmadı. Bunun çok basit bir nedeni var, maçlar nasıl gidileceğini bile bilemediğim ücra stadyumlarda oynatıldı ve televizyon yayını da olmadı. Bu ülkede kadınlar milli takımına hep ailenin çirkin çocuğu, üvey evlat muamelesi yapıldı. Erkeklere her türlü imkan tanınırken, kendi yağında kavrulmaya çalışan kadınlar milli takımı hep yüz üstü bırakıldı. Hiçbir TFF başkanı kendi kişisel ?marka değeri?ni ?futbol öğrenmeye çalışan kadınlar? yüzünden düşürmek istemedi. Kadınlar takımı kötü sonuçlar alırken onlardan beklenen daha iyi olmaları ya da gelişmeleri değildi, ortada gözükmesinler yeterdi.
Bu durum son birkaç yılda önemli ölçüde değişti. Koşullar hâlâ olması gerekenin çok gerisinde ama birkaç faktör sayesinde gelişme var. Her şeyden önce beğenmediğimiz Platini’nin UEFA’sının bizimki gibi tembel federasyonları ?grassroots? ya da ?herkes için futbol? kapsamına giren konularda hareketlendirmesi var. UEFA’nın Grassroots Şartı’nda kadınlar futbolunun da çok önemli yeri var. Bu, TFF’yi istemeye istemeye de olsa bu konuda hareket etmek zorunda bıraktı. İlk hareketlenme olduğunda federasyon içinde bu işe gönül veren tek bir Allah’ın kulunun olmadığını ve kadınlar futbolunun ?ya kadınlar da futbol oynamasın ya? diyen birine emanet edildiğini dün gibi hatırlıyorum. İşte o noktada devreye Ersun Yanal ve onun Futbol Geliştirme Merkezi’ndeki ekibi girdi. TFF içinde kadın çalışan yoğunluğunun muhtelemen en yüksek olduğu bu departman, canını dişine taktı ve proje üretmeye başladı. Üstelik bunu kendilerine ayrılması gereken bütçe Süper Lig’e ve kimbilir başka nerelere aktarılırken, kendi projelerinin üstü sürekli çizilirken yaptılar.
FGM ve kadınlar futbolu departmanının son icraatı Euro 2013 Elemeleri kapsamındaki Türkiye-İspanya maçını Kasımpaşa’da oynatmak oldu. İstanbul’da ve futbolseverlerin nerede olduğunu iyi kötü bildiği bir yerde maç oynatmak herkesin akıl edebileceği bir şey gibi gözükebilir ama işte bugüne kadar bir şekilde yapılamadı. Üstelik maç ücretsizdi ve boynu büyük futbol takımlarının kadim dostu ?Boz Baykuşlar? da maça davet edilmişti. Sağolsunlar davete icabet ettiler. Kasımpaşalı futbolseverler, oyuncuların akrabaları ve çoğu kadın, merak edip gelenlerle sayı 500 civarına ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri kadın takımının son antrenmanını 5 bin kişinin izlediğini düşünürsek bu rakam biraz depresif gelebilir ama 500 rakamı bizim takımın son maçındaki seyirci sayısından 470-480 daha fazla!
Maç hakkında söylenebilecek fazla şey yok aslında. Takım, belki de seyirci önünde oynamaya alışkın olmadığından, maça gergin ve heyecanlı başladı, o heyecanla da ilk dakikalarda iki gol yedi. Milliler, fiziksel olarak da biraz ağır göründüler, ki bu da çoğunun herhangi bir yaz çalışma programı olmamasından kaynaklanıyordu. Gerçi Türkiye Kadınlar Ligi’ndeki oyuncuların bir kış çalışma programı olduğundan bahsetmek de zor, çoğu takım haftada bir-iki antrenmanla maça çıkıyor. Karşı taraftaki Amerikan Ligi WPS yıldızı Vero Boquete herhalde bizimkilerin bir ayda yaptığı antrenmanı üç günde yapıyordur. Bu fark kendini belli etti tabii. Ancak bizde de dünyadaki diğer profesyonel kadınlar liginde, yani İsveç Ligi’nde oynayan Leyla Güngör vardı. Leyla’nın şık aşırtması tribünleri ayağa kaldırırken, durum 2-1 olunca az farklı bir yenilgi, hatta belki beraberlik hayalleri kurmaya başladık. Ama durumun pek öyle olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Vero Boquete ve arkadaşları, bizim defansın her hatasını değerlendirmeye başladı ve işin doğrusu bizimkiler de epeyce hata yapıyordu. Durum 8-1’e geldikten sonra sakatlıktan dolayı zorunlu bir kaleci değişikliği yapıldı. Bu sırada oyun durmuşken, kaptan Bilgin oyuncuları toplayıp küçük bir toplantı yaptı. O toplantıdan sonra takım biraz daha iyi oynamaya, en azından ileride pas üçgenleri kurmaya başladı. Ama fiziksel açıdan artık çok geçti. Takım ağırlaşınca ileride top kaptırıp kontra yemek kaçınılmaz oldu, iki gol de öyle yedik. Maç 10-1 bitti.
İşler çok can acıtıcı hâle gelince stadı terk eden 50-60 kişi dışında büyük çoğunluk maçın sonuna kadar kaldı. Asıl büyük sürpriz ise son düdük çalınca yaşandı. Özellikle Boz Baykuşlar’ın olduğu taraftaki seyirciler takımı tribünlere çağırdı ve oyuncuları soyunma odasına ?Türkiye sizinle gurur duyuyor? tezahüratıyla uğurladılar. Dürüst olmak gerekirse, bu bizim futbol kültürümüzde olmayan bir şey. Bizim futbol taraftarlığımız destek değil beklenti üzerine kurulu. Lig ikincisi olan takımın oyuncularına küfredilen, teknik direktörü kovulan bir ülke burası. O yüzden bu ülkede bir grup taraftarın on gol yemiş bir takımı çağırıp destek vermesi şok edici olduğu kadar memnuniyet vericiydi. Takımdaki oyuncular muhtemelen bunu o an anlayamayacak kadar üzgündüler ama zamanla fark edeceklerdir.
Şimdi TFF’den umut ettiğim bu takımı saklamaktan, bu takımdan ve kadınlar futbolundan utanmaktan artık vazgeçmesi. Büyük bir rakip karşısındaydılar, hazır değildiler ve on gol yediler. Ama bakın seyirci onlara yine de sahip çıktı, hep korktuğunuz gibi kaçıp gitmediler, yuhalamadılar. Seyirci, koşullar oluştuğunda bu takıma destek olacağını gösterdi. Şimdi sıra sizde, ey federasyon yöneticileri. Artık bütün paraları mafyanın ve şikenin saltanat kurduğu sözüm ona ?elit? lige aktarmasanız da, şu ülkede sektör olan değil, spor olan futbol da gelişse azıcık. Bu kadınlara azıcık güvenseniz, destek verseniz, ve tabii kendi bünyenizde çalışan kadınlara da…
Bu kadınlar erkeklerin hâlâ eşlerini öldürüp ceza almadan yırtabildiği bir ülkeden geliyorlar. Kadınların tecavüze uğradıklarında ?iş yükü olmasın? diye tecavüzcüleriyle evlendirilmeye kalkıldıkları bir ülkede yaşıyorlar. En şanslı kadınlar bile profesyonel hayatlarında adil olmayan muamelelere ve/veya tacize maruz kalıyorlar. Bu kadınlar zorluklarla mücadele etmeyi biliyorlar. Onlar rakiplerinden çok gol atamasalar da kazanıyorlar. Çünkü kazanmak her zaman sahadan üstün ayrılmak değil. Kazanmak bazen akıntının aksi yönüne yüzüp, zorlukları yenmek demek. Kadınların insandan sayılmadıkları, ?kadın? kelimesinden bile utanılan bir ülkede futbol oynamakta ısrar etmek ve bu şekilde saygı görmekte diretmek demek. Belki 13 yaşında kendisinden 50-60 yaş büyük biriyle evlendirilecekken futbol sayesinde hayata tutunan genç kızlara örnek olmak demek.
Bazen zafer sonunda ne kazandığınızla hiç ilgili değil, neyin uğruna savaştığınızla ilgili.
Ve Türkiye Kadınlar Milli Takımı on gol yediği bir maçı işte bu yüzden kazandı.
İlk Yorumu Siz Yapın